Şampiyon olduğunun farkında mısın?
Yeryüzündeki herkesin birer “şampiyon” olduğu gerçeğinin pek
azımız farkındadır.
Hayır! Bazı gençlerin “milyonlarca sperm arasından birinci
geldim, şu yaşadığım hayata bak!” şeklindeki yakınmalarından bahsetmiyorum.
Kaldı ki haklılar: Tek bir cinsel birleşmedeki hesaba katılırsa milyonlar; -gebeliği
gerçekleştiren birkaçı düşünülünce- milyarlarca sperm arasından birinci gelenin
genlerini taşıdığımız gerçeğine kim itiraz edebilir? Annenin yumurtasının tek
bir spermin girişine izin vereceğini biliyoruz.
Ama benim kastım bu değil.
***
İlk canlının ortaya çıktığı birkaç milyar yıl öncesinden
günümüze kadar tabiat ana âdeta bir değirmen gibi çalıştı.
Çok farklı yollarla canlıları çeşitlendirdi ve çeşitliler
arasından o günün koşullarına en iyi uyabilen; daha doğru ifadeyle sağ kalıp
üreyebilenler yoluna devam etti. Öbürkülerse yaşam sahnesini sonsuza dek terk
etmek zorunda kaldılar.
Bir tür sınama-yanılma gibi… Canlıların kadim tarihine
bakınca, -bir bakıma- bu sınamaların çoğu yanılmayla sonuçlanmış görünüyor.
Buna “başarısızlık” da diyebiliriz, “şanssızlık” da… Ne de olsa evrim oyununda
kazanmak “en iyi” olmaktan çok, değişen çevre şartlarına “uyum sağlamak” ile
ilgilidir. “Karıncaların mı balıkları yoksa balıkların mı karıncaları yiyeceğine
suların yükselip çekilmesi karar verir.”
***
4 milyar yıl öncesinden başlayıp, 542 milyon yıl öncesinden itibaren
yeryüzünü bir canlılar arenasına dönüştüren sayısız türün ortaya çıkmasına
karşılık; -aradaki ufak-tefekleri saymaksızın- tam beş büyük kitlesel yok oluş
gerçekleşmiş.
440-450 milyon yıl önce muhtemelen ani bir soğumayla o günkü
türlerin %60-75 kadarı ortadan kalkmış. 365-375 ve 200-210 milyon yıl önce
türlerin %70-80’ini yok eden olayların kesin nedeni bilinmiyor. 245-251 milyon
yıl önce tahminen volkanik patlamalar sonucu türlerin ancak %10 kadarı yok olmaktan
kurtulabilmiş. En sonuncusunda 65,5 milyon yıl önce Dünya’ya çarpan devasa bir
asteroid, aralarında dinozorların da olduğu türlerin dörtte üçünü yok etmiş.
Sonuçta bilim dünyası bugüne kadar gelmiş geçmiş türlerin
%99’undan fazlasının (kimi bilim çevreleri %99,99’unun) ortadan kalktığını
düşünüyor.
***
Bizler o beş büyük -ve dile getirmediğimiz sayısız- yıkımı;
kavgayı ve savaşı, açlık ve kıtlığı, seli ve yangını, avcıyı ve zulmü, kazayı
ve hastalığı atlatabilmişlerin torunlarıyız.
Tabii ki yalnız biz insanlar değil; mikroplar, bitkiler,
hayvanlar dahil; günümüzde yaşamakta olan her canlı da bizim gibi, amansız yaşam
savaşından ayakta kalarak çıkabilmiş.
Beni en çok heyecanlandıran şeylerden biri, bir soy ağacı
çıkarabilseydik bunu 4 milyar yıl önceki bir ortak ataya kadar kesintisiz
sürdürebilmek olurdu. Demem o ki, öykümüz birkaç kuşak önceki bir dede-nineyle
başlamadı. Kusursuz bir soy ağacı yapmak istersek, bunu bilimin LUCA dediği;
gözle görülemeyecek kadar mini minnacık ama mükemmel işlevlere sahip ilk
canlıya kadar götürmek zorundayız.
“Kesintisiz bir soy ağacı”! Asıl şampiyonluk bu: Sağ kalıp
üreyemeyen tek bir kuşak bile olmaksızın, -hiç sektirmeden- yaşam bayrağını 4
milyar yıllık bir yarışta yere düşürmeden bugüne ulaştırabilmek…
Sevdiğimiz-sevmediğimiz, dost bildiğimiz-düşman bellediğimiz
tüm canlıların soy ağaçlarının en tepesinde ortak ata LUCA’nın varlığı da, en
az bir o kadar heyecan verici… Defalarca yok olmayla karşı karşıya kalsa da, her
badireyi bir şekilde atlatmış; her bir yaprağı ve her bir dalı farklı renk ve
biçimde devasa bir ağacın kökü gibi…
Yorumlar
Yorum Gönder