Kayıtlar

Bağışıklığı Güçlendirmek-2: Dostu Düşmandan Ayırmak

Resim
Öldürmeye can atan bunca asker varken, bağışıklık sistemi ordusu, kimin dost, kimin düşman olduğu ayrımını kusursuz yapmak zorundadır. Bir bakıma kolaydır: Bedenimizi kapalı bir torbaya benzetmiştim.   Torbanın içindekiler ‘bizimkiler yani dostlar’, dışındakilerse ‘ötekiler yani düşmanlardır’. Ama hayır, çok ta kolay (ve tam olarak doğru) değil! Bazı zorluklar vardır:  Her şeyden önce biz tam kapalı bir sistem değiliz: Dışarıdan gıda, oksijen, ilaç gibi şeyleri (torbamıza) almak zorundayız. Onları düşman sayamayacağımız ortadadır.   Ayrıca, malum torbamızın yüzeyinde yani deri ve çoğu mukozamızda, -karşılıklı anlaşmalarla- yoğun iş birliği yaptığımız ‘mikrop kiracılarımız yani mikrobiyatamız’ vardır. Bedenimizin dört bir tarafında, sınırlarımızın yanı başına yerleşmeleri karşılığında ve bedenimize tecavüz etmeyecekleri koşuluyla, dışarıdan girebilecek istilacıları engellemeye çalışır, hatta bazıları ayrıca sindirim, haberleşme gibi kimi konularda bize yardımcı olurlar. O halde on

Bağışıklığı Güçlendirmek-3: Bağışıklığı Nasıl Güçlendiririz?

Resim
Denge benzetmesinin fazla indirgemeci olduğunu düşünerek dikkate almayacak yahut “ olsun, ben otoimmün hastalık veya alerjileri, enfeksiyon veya kanser olmaya yeğlerim ” diyenler olacaktır. En başından, -olası riskleri kabullensek de - bağışıklığı normal halinden güçlendirmenin (daha saldırgan hale getirmenin) çok kolay olmadığını söylemeliyim. Anlamamız gereken şey (en azından günümüzün biliminin elinde) reostalı bir elektrik düğmesiyle ışığı veya termostatlı bir kombiyle sıcaklığı ayarlayabileceğimiz gibi, bağışıklığa ait tek bir ayar noktasının yokluğudur. Tersine bağışıklık sistemi birbirini desteklese de farklı katmanlar ve farklı birimlerden oluşan, çok unsurlu ‘devasa’ bir ordudur ve bu ordunun birbirinden hayli farklı, çok çeşitli silahları vardır. Bu ordunun yalnız kana susamış katillerden oluşmadığını unutmamak gerekir. Bağışıklık tepkimesi (yani savaş), mikroplar kadar bedene de zarar verdiğinden, uzaması arzu edilmez. Bu yüzden bu orduda gereksiz çatışmaları önleyici

Bağışıklığı Güçlendirmek-1: Kısaca Bağışıklık Sistemi

Resim
 Koronavirus, 2002’de Çin’de, 2012’de Suudi Arabistan’da çok ölümcül ama sınırlı vakayla “geliyorum!” demişti. Ve geldi de: 2019 sonrası aylarca tüm dünyanın bir numaralı sorunu haline geliverdi.  Sınama-yanılmayla denenen pek çok ilaç yeterince faydalı olamadı. Aşı yarar sağlasa da etkinliği ve yan etkileriyle hep tartışılageldi.  Bu nedenle geniş kitleler, alternatif çözümlere yöneldiler. O gün, bugündür;  sosyal medya, ‘bağışıklık güçlendirme’ vaat eden ürünler ve tavsiyelerden geçilmiyor. Bu yazıda, her zaman yaptığım gibi, sırtımı bilimin uzlaşmalarına yaslayarak, bağışıklığı güçlendirme konusundaki görüşlerimi paylaşacağım. Ama en başından, bu yazının hastalık düzeyindeki (tedavi gerektiren) bağışıklık yetmezliklerine yönelik olmadığını, görünürde sorun yaşamayan sağlıklı bireyler için kaleme alındığını söylemeliyim. *** Önce, güçlendirmek istediğimiz bağışıklık kavramını kısaca tanımamız gerekiyor: Enerji yani yemek yemek canlıların olmazsa olmazıdır. En değerli besinse bir

B12 vitamini düzeyinin yüksekliğine sevinmeli miyiz? Yoksa…

Resim
 B12 vitamini -DNA ve RNA sentezine katkısı nedeniyle- beden hücrelerinin çoğalma ve yenilenmesi için elzemdir. Ayrıca sinir hücrelerini yalıtıp sinyal iletimini hızlandıran miyelin kılıfı yapımı ve bedende yüzden fazla bileşikte kullanılan metil üretimi için de gereklidir. Bu nedenle eksikliği -başta kan hastalıkları, nörolojik ve psikolojik sorunlar- gerçekten çok ciddi sorunlar yaratabilir. Neyse ki, bu konuda hem hekimlerin, hem de toplumun duyarlılığı hayli arttı. Artık, hekimler gerek görmese dahi, hastaneye başvuranlar bile kanda B12 tetkiki yapılmasını isteyebiliyorlar. İşe de yarıyor: Eksiklik saptananlarda B12 eksikliğinin yarattığı sonuçlar kalıcı hale gelmeden, erken bir dönemde tedavi mümkün olabiliyor. Buna karşılık -gözlemlediğim kadarıyla- kanda B12 değerlerinin yüksek çıkması genelde eksiklik kadar önemsenmiyor. Bunda bir yandan söz konusu vitamin olunca, “ fazlası göz çıkarmaz! ” gibi (aslında çok da doğru olmayan) bir anlayışın ve -suda eriyen bir vitamin olduğ

İri Beyin Yalnızca Lütuf Olmayabilir

Resim
Canlılarda birim hacimde enerji yönünden şekere kıyasla çok daha az yer kapladığından, ihtiyaç fazlası enerji yağ olarak depolanır. Yağ ayrıca aşırı sıcaklık değişimlerine karşı yalıtım ve olası travmalara karşı yastık işlevi görür. Farklı yaşam koşullarına göre, farklı türlerin bedenlerindeki yağ oranları farklıdır. Bizden bir tür güve (army cutworm moth), bazı balina türleri, kutup ayısı, fok gibi daha yağlı organizmalar olmakla birlikte, biz de görece yağlı bir türüz. -Yeni doğanlarında %3, yetişkinlerinde %6 kadar yağı olan akrabamız diğer primatlara göre; avcı toplayıcı atalarımızda -yeni doğanda %15, çocukta %25, erişkin erkekte %10, kadında %20 öngörülen çok yüksek oranlar dikkat çekicidir. Bizim görece yağlı bir bedene sahip oluşumuzun temelinde, evrimsel geçmişimizin son 4 milyon yılında (özellikle son 2 milyon yılda) hacmi tamı tamına 3 kat artan beynimiz vardır . Bedenin -en karmaşık organlarından biri olan- beynimiz (ve diğer sinir sistemi yapıları) (uykuda bile) sü

Erken teşhiste kanser belirteçlerinin değeri

Resim
Kanser insanların kalp ve damar hastalıklarından sonraki ikinci en büyük ölüm nedenidir. Genelde yüz güldürücü tedavisinin olmayışı ve sıklıkla yaşam kalitesini fazlasıyla bozması, onu daha da sevimsiz kılar.  "Erken tanısının hayat kurtarıcı olduğu" söylenir ki, en azından bazı kanserler için doğrudur. Bu yüzden sağlığını önemseyenler, erken tanı arayışındadır. Son yıllarda (artık emekli olduğumdan) eski hastalarım ve dostlarımdan " bir bakar mısın? " ricasıyla, (WhatsApp veya e-posta aracılığıyla) gönderdikleri birkaç sayfalık tetkik sonuçlarını değerlendiriyorum. Yapılan incelemeler arasında sıklıkla bizim 'tümör markırı' dediğimiz -çoğu kandan bakılan- (AFP, Ca 15-2, Ca19-9, Ca 125, Ca72-4, CEA, PSA gibi) kanser belirteçleri de oluyor. Bu vesileyle onlara söylediklerimi, bu yazıyla herkesle paylaşayım istedim.  *** İnsanların sağlığına özen göstermesi, özellikle de hastalıkları için erken teşhis çabası içinde olması takdire değer bir şey. Ama yönteme

Doğrusu onbin adım mı?

Resim
  Çevremde pek çok kişide, “günde onbin adım atma” telaşı var. Kimi hedefe ulaşamadığı için hayıflanırken, kimi çok daha fazlasını yaptığını gururla paylaşıyor. Egzersizin sağlık için önemi ni iyi bilen bir hekim olarak, bu telaş beni mutlu ediyor. Onbin adım, hiç te fena bir hedef sayılmaz! Ama egzersiz fizyolojisine ilgim yüzünden, hedefin çok bilimsel olmayışı beni rahatsız ediyor. Arada kalıyorum: “ Eleştirsem, yürüme motivasyonlarını azaltır mıyım? ” kaygısıyla, “ Ama doğrusunu bilseler iyi olur! ” arasında gidip geliyorum. O zaman şimdiden söylemiş olayım: “ Kafam karışırsa, bundan da vaz geçerim ” diyenler yazının kalanı okumayabilirler. *** Onbin adım, varlığını bir ‘adım sayıcı (pedometre)’ şirketinin reklamına borçlu. Yani bilimsel bir çalışmanın ürünü değil.   Onbin adımın en büyük sorunu, yeterince objektif bir ölçü olmayışıdır : Herkesin adım genişliği farklıdır. Bu yüzden de onbin adımla kat edilen mesafe kişiden kişiye büyük farklılıklar gösterebilir. Daha da öne