Cinsel yamyamlığın ardındaki gerçek


Dişinin seks sırasında erkeğini afiyetle yediği canlılar her zaman ilgi odağı olmuştur. Bu senaryoların en bildik oyuncuları kara dul örümcekleri ve peygamber develeridir. Ama benzer çiftleşme örneğine otuz kadar türde de rastlanır. Birçok örümcek, bazı böcekler ve bazı kabuklu eklem bacaklılar başlıcalarıdır. Bunu çevresini saran coşkulu erkekler yumağından -şanssız- birini midesine indirerek dişi yeşil anakonda yılanları da yapar.

Sanırım en kritik soru, kısacık zevk için, ölümü kabullenmenin hangi mantıkla açıklanabileceğidir. Böylesi trajik cinsel deneyimlere erkeğin romantizmi veya aptallığı ya da dişinin acımasızlığı veya intikamı gibi farklı yorumlar getirilebilir. Ama doğanın gerçeği bu tür yorumların çok ötesindedir ve bize bu gerçeğe ışık tutmak açısından eşsiz bir fırsat sunar.

***

Canlıların olmazsa olmazı genler, hücrelerimizde (DNA şeklinde) yazılı tariflerdir. Onlar, kendilerini taşıyacak canlının kurulum ve işletimini tarif ederler. Mikrop mu, bitki mi, hayvan mı olacağımız; hayvan olacaksak hangi hayvan (veya insan) olacağımız; dahası o tür içinde -boyumuz bosumuz, kaşımız gözümüz yahut huyumuz suyumuz gibi- bir yığın özellik -büyük ölçüde- bu tariflerde yazılıdır.

Elbette, yemek tariflerinde de olduğu gibi, aynı tarifin hep aynı şekilde, tekdüze hayata geçeceğinin garantisi yoktur. Tarife rağmen malzemedeki kalite farkları veya malzeme miktarındaki oynamaların, işlem veya pişirme sırasındaki sapmaların fark yaratabilmesinin benzeri genlerde yazılı tarifler için de geçerlidir. Koşullar aynı gen kodlamalarının farklı sonuçlanmasına yol açabilir. Ama her ne olursa olsun, sonuçta tarife yakın bir ürün ortaya çıkar.

***
Tüm canlılar ortak bir atadan türeseler (tümünün tarifleri tek bir kitaptan kopyalanırken değişe değişe günümüze gelse) ve aynı türün bireylerininki birbirine hayli benzese de; neredeyse hiçbir bireyin tarifi bir başkasınınkiyle aynı değildir. Aynı ana-babadan doğan çocukların bile tarifleri farklıdır.

İrili ufaklı bu farklar, o bireyin yaşam koşullarını -şu veya bu derecede- -olumlu veya olumsuz- etkiler. Bazı tarifler -biçimlendirdikleri canlıya- daha fazla sağ kalma ve üreme imkânı verirken, bazıları bu imkânı azaltır veya yok eder.

Belirli koşullarda bir dizi tariften, en fazla sağ kalma ve üreme imkânı sunan tarif, (o tarifi taşıyanların daha fazla döl verme fırsatıyla) yayılıp çoğalırken, bunu sağlayamayanların sayısı azalır veya tümüyle yok olur.

***

Tabiat ananın bir planı yoktur. İlkeli bir ahlak veya adalet anlayışı da yoktur. O, -her nasıl olursa olsun ve neye mal olursa olsun- tarifin olabildiğince çok kopyasının çıkarılması ve bu kopyaların yok olmadan kuşaktan kuşağa iletilmesini ödüllendirir.

Olan biteni, pek farkında olmadığımız ince matematik hesaplar belirler. Belirli gen-koşul veya davranış (eşleşmesi) alternatiflerinden söz konusu amacı en iyi sağlayabilen tarifler, yaşam oyununda varlıklarını sürdürmeye hak kazanır.

***

Herkesin ilgisi, tariften çok, tarifi taşıyanadır. Çünkü sahnede görünen, tarif (genler) değil, -tarife göre yapılmış, tarifi taşıyan- canlıdır.

Oysa doğa tarifin emanetçisiyle değil, tarifin selametiyle ilgilidir. Emanetçinin değeri, tarifi geleceğe taşıma yetisi kadardır. Bu yüzden emanetçinin esenliği önemli olsa da, tarife daha fazla yayılma olanağı sağlayan bir alternatif için emanetçinin gözden çıkarılması gerekirse, gözünün yaşına bakılmaz!

***

Yiyeceğin kıt olduğu bir ortamda çiftleşen dişi, -tarifi tamamlamak için gerekli spermleri aldıktan sonra- erkeği midesine indirerek, onlarca veya yüzlerce yavru yapma (tarif kopyası çıkarma) şansını artırır. Hatta yutarken erkeğinin çırpınışları -kasılmalarla- daha fazla sperm elde etmesini ve daha fazla yumurta üretmesini sağlayabilir. Bazen dişi, -uyum sağlama yeteneği azlığı nedeniyle yavrularının babası olmasını- istemediği bir partnerin döl vermesi yerine -sofrasında- gıda olmasını yeğler. Bazı bilim insanları, dişilerin yamyamlıkla erkek tekelleşmesini önleyip genetik çeşitliliği artırdıkları kanısındadır. Bazı dişiler daha insaflıdır, erkeğin kanatlarıyla yetinip canlarını bağışlayabilirler.

Sebep ne olursa olsun yahut isterse bu sebeplerden birden fazlası olsun; bir senaryonun bir türün özelliği olarak hayata geçebilmesi, tüm diğer olası senaryolardan daha fazla sağ kalma ve üreme avantajı sağlamasıyla mümkündür. Dişinin erkeği yutmasının varlık sebebi, yutmadığındakine göre (dişinin açlıktan ölmesi, daha az yumurta üretimi gibi sebeplerle) ya da erkeğin dişiyi yutması seçeneğine kıyasla, döl verme şansının -niceliksel ve niteliksel- üstünlüğü nedeniyledir.

En fazla döl veren davranış kalıbının oyuncuları, -ebeveynlerinden aldıkları- genetik eğilimi, sonraki kuşaklara taşırlar.

Tekrarlayalım: Önemli olan tarifin (genlerin) geleceğe olabildiğince çok sayıda ve kesintisiz aktarılabilmesidir. Bu uğurda emanetçilerin karşı karşıya kaldıklarının bir önemi yoktur. Doğa ne çekilen acıları, ne de bu uğurda verilen kurbanları umursar.

***

Kulağa çok hoş gelmese de, bizler de emanetçileriz. Dört milyar yıl kadar önce yazılmaya başlanıp ekleme çıkarmalar, yazım hataları, değişimlerle bize kadar iletilen tariflerin (yani genlerin) emanetçileriyiz. Bizden öncekilerin yaptığı (ve muhtemelen bizden sonrakilerin yapacağı) gibi, emaneti bir sonraki kuşağa devrederek sahneden çekiliriz.

Halil Cibran muhteşem şiirinde,

Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen Hayat'ın oğulları ve kızları.
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler
Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller. 
Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil.
Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.
Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil.
Çünkü ruhlar yarındadır,
Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz. 
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları
Kendiniz gibi olmaya zorlamayın.
Çünkü hayat geriye dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur.
Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar
Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür
Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar.
Okçunun önünde kıvançla eğilin.
Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar
Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever
.” diyor.

Biyoloji arka planı olmamasına rağmen, Cibran’ın da “emanetçi” olduğumuzu düşündüğü anlaşılıyor.

***

Hayat ırmağında tarifler (genler) 4 milyar yıldır akıyor ve daha kim bilir kaç milyar yıl daha akmayı sürdürecek. Bizler -iki sonsuz karanlık arasında, bir kibrit alevi kadarcık- ömürlerimizle, emanetçiler olarak -ezelden ebede- iki zaman ufkunun arasında, (kısa bir mesafe için) yaşam suyuna yataklık yapmakla onurlandırılacağız…


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Doğrusu onbin adım mı?

B12 vitamini düzeyinin yüksekliğine sevinmeli miyiz? Yoksa…

Anneler ve Çocukları