Bir başka Ağustos böceği hikâyesi

 

Tuhaf zevk

Çoğu dostum garipser: Tıpta uzmanlık sonrası zorunlu hizmetle gittiğim Sinop’ta, en büyük hazlarımdan biri, -fırsat bulabilirsem- kimsenin olmadığı saatlerde Hamsaroz koyuna giderek (bir ağacın altına uzanıp) kurbağa korosu dinlemekti. Benzer şekilde Ege veya Akdeniz’in ormanlı tatil yörelerinde dinlediğim Ağustos böceği koroları da beni mutlu eder. Toros dağı eteklerindeki bağlarda çocukken dinlediğim, karanlık gecelerin sessizliğini bozan cırcır böcekleri de…

Ağustos böcekleriyle, yeni haz kaynaklarımdan biyoloji ile yeniden yollarımız kesişti. Ezop veya La Fontaine’nin (ünlü ‘Ağustos böceği ile karınca’ fablinde tembellikle simgeleştirilerek) resmettiğinden farklı, gerçek hayat hikâyelerinin ve hikâyenin ardındakilerin sizin de ilginizi çekeceğini düşünüyorum.

 

Sıra dışı yaşam döngüsü

Dünyanın pek çok bölgesinde yaşayan ve üç bin kadar farklı türde Ağustos böceğinin sıra dışı bir yaşam döngüsü vardır.

Yetişkinliğe adım attıkları ilkbaharda neredeyse tek dertleri üremektir. Bu amaçla -beslendikleri ağaç üstünde- erkekler genellikle gruplar oluşturup, -koro halinde- dişileri çiftleşmeye çağıran şarkılar söyler. Çıkardıkları ses (100-120 dB’e ulaşarak, yakınlarında dinleyen) kulakları sağır edebilecek seviyededir. Bu sesin karınlarının iki yanındaki (‘timbal’ denen) -davulumsu- sert zarın titreşiminden oluştuğuna inanmak güçtür. Gerçi bazı boşluk ve zarl

arla tınlamanın şiddeti artırılmaktadır. Bazı türlerde kanatların göğüsteki çıkıntılara sürtülmesi de ses oluşumuna katkı sağlar. Erkekler, çağrı sırasında kulak zar yapılarını devre dışı bırakarak, yüksek sesin olası zararlarından kendilerini korurlar.

Her türün kendine özgü bir davet şarkısı vardır. Bölgede birden fazla tür varsa, özgün şarkıları, yanlış buluşmaları önler. Ayrıca farklı türlerin, genelde şarkılarını farklı zamanlarda sunuşu ve ağaçların farklı yüksekliklerinde konumlanışı da buna destek olur.

Dişi talibine daveti kabul ettiğini ‘kanat çırparak’ gösterir. Erkek de ona, bu kez alçak bir sesle (mırıldanarak) söylediği -romantik- ‘kur şarkısı’ ile karşılık verir.

Erkeklerde birden çok sayıda partnerle çiftleşme daha sık, dişilerde seyrektir. Dişiler oluşan yüzlerce yumurtayı desteler halinde, ağaçların yeni filizlenen ince dal kabuklarında açtıkları onlarca farklı yarığa bırakırlar.

Doğa ananın kendilerine yüklediği, genetik kodları kendilerinden sonraki kuşağa devretme görevini yerine getirmelerinin üstünden çok zaman geçmeden, -ebeveynler- (birkaç haftayla sınırlı) kısacık -yetişkin- ömürlerini tamamlar ve yaz bitmeden ölürler.

***

Haftalar sonra yumurtalar açılıp yavru ‘periler’ (Nimfler) ortaya çıkar ve -ağaç dallarından- yere düşerler. Artık hedefleri, ‘ksilem’ öz suyuyla beslenebilecekleri, ağaç kökleridir. Güçlü ön bacaklarıyla yeri kazıp kök çevresine yuvalanırlar. Farklı türler, en fazlası 2,5 metreyi bulabilen farklı derinlikleri seçerler.  

İlginçtir ki, yer üstünde geçirdikleri zaman, ilkbahar ortası-yaz başı arası, birkaç haftayla sınırlı iken, yeraltı yaşamları çoğu türde yıllarca sürer.

Kimilerine göre bu tuhaflığın kökeni, 1,8 milyon yıl öncesi Pleistosen döneme uzanır. Bu dönemde havalar çok soğuk ve yeryüzü buzullarla kaplıydı. Ağustos böceği yavrularının, ancak yeraltında yıllarca kalarak, ağaç kökleriyle beslenme uyarlaması sayesinde soğukların üstesinden gelip yaşamlarını sürdürebildiklerine inanılır. Toprağın merhameti, perileri; acımasız soğuk ve -soğuğa dayanabilen- avcılardan korur; köklerin lütfu açlıklarını giderir.

Ağustos böceklerinin yeraltında geçirdikleri süre, -muhtemeldir ki, uyarlama dönemindeki ekosistem koşullarındaki farklılıklar nedeniyle- türlere göre değişmektedir ve çoğunda 2 ila 5 yıl arasıdır. Yani 2-5 yıl kadar yeraltında yaşayıp, yalnızca birkaç haftalığına üremek ve yaşamı yeni kuşağa devretmek için gün yüzü görürler.

Çoğu yerde (ama her yerde değil), Ağustos böceği korolarını her yaz -günün en sıcak zamanı- dinleyebilmemiz, genellikle döngülerinin yıllık olmasından değil, 2-5 yıllık döngüye sahip türlerin, -döngü sürelerine sadakat göstermekle birlikte- (döngülerini eşzamanlı gerçekleştirmeyen) farklı döllerin farklı döngüler sürdürmesi yüzündendir. 

Yaklaşık 2-5 yıllık yeraltı yaşamlarının arkasından, -toprağın belli bir sıcaklığa erişimiyle ve ılık bir yağmurun teşvikiyle- periler yüzeye doğru açtıkları tünelden -bir bahar günü- dışarı çıkarak ormanı selamlarlar. Kanatlanmaları ve değiştirdikleri yeni kabuklarının sertleşmesi için birkaç gün geçmesi gerekir.

Artık birer yetişkindirler ve çiftleşmeye adadıkları kısa ömür saatinin tik takları, -yeni bir döngü için- işlemeye başlar.

 

Daha da sıra dışı

Ağustos böceklerinin, bu sıra dışı hayatını, daha da uçlarda yaşayan bir cinsi vardır. ‘Magicicada’ cinsinin perilerinin toprak altında geçirdikleri süre, (hayli uzun olup) dört türde 17, üç türde 13 yıldır! Ayrıca belirli bir bölgede, genelde o türün döngüsünü yaşayan yalnızca bir popülasyon olduğundan böceklerin şarkılarını (Kuzey Amerika’nın farklı ormanlarında, türlere göre) yalnızca 13 yahut 17 yılda bir dinlemek mümkündür.

Periler 13 veya 17 yıl toprağın 5-60 santimetre kadar altında yaşadıktan sonra, toprağın sıcaklığının 180C’ye eriştiği Mayıs ayı civarında bir akşam, milyonlarcası ve milyarlarcası birden (eş zamanlı) ortaya çıkar; en yakın bitkiye tırmanıp 6 günde yetişkinliğe geçişini tamamlar ve ardından ağaçtaki yerlerini alırlar.

***

İster istemez, farklı ormanlarda Ağustos böceği korosu döngüsünün 12, 14, 16, 18 değil de; neden yalnızca bazı ormanlarda 13, bazısında 17 yıl olduğu sorusu akıllara takıldı. Konuya kafa yoran bilim insanlarının dikkatini 13 ve 17 sayısının (1 ve kendisi dışında bir başka sayıya bölünemeyen) ‘asal sayı’ oluşu çekti ve olası senaryonun yolunu açtı.

Canlılar için enerji olmazsa olmazdır. Üretici bitkiler dışında, çoğu canlı, enerjisini bir başka canlıdan sağlar. Bu yüzden av, doğanın en yaygın eylemlerinden biridir. Her ekosistemin (ekosistemdeki hemen herkesin hem av, hem avcı olabildiği, ama) belirli av ve avcı kalıpları vardır.

Şayet bir av döngüsel bir yaşama sahipse, menüsünde bu av olan avcının da, bununla uyumlu bir döngüye sahip olması gerekir. En iyisi, eş döngülü olmaktır. Ama olmuyorsa da, döngüler ne kadar çakışıyorsa o kadar iyidir. Yaşam döngüsü sözgelimi 12 yıl olan bir av; (12/n hesabıyla) yaşam döngüsü 2 olan bir avcıyla 6, 3 olan bir avcıyla 4, 4 olan bir avcıyla 3, 6 olan bir avcıyla her 2 kuşakta bir karşılaşacak (ve avlanabilecek) demektir. Yahut yaşam döngüsü 18 olan bir av için, rastlaşacak kuşak sayısı farklı döngüdeki avcılar için 2’de 9, 3’te 6, 6’da 3’te bir olacaktır.

Buna karşılık av 13 yıllık bir döngüye sahip olduğunda, (13 asal sayı olduğundan, 13*n hesabıyla) avcının yaşam döngüsü 2 olduğunda 26, 3 olduğunda 39, 4 olduğunda 52, 5 olduğunda 65, 6 olduğunda 78 kuşakta bir avcıyla karşılaşacak demektir. Bu 17 yıllık yaşam döngüsüne sahip bir avda 2-6 yıllık yaşam döngülü bir av için sırasıyla, 34, 51, 68, 85, 102 kuşakta bir karşılaşma ihtimali demektir.

Av ile avcının karşılaşma olasılığı ne kadar azsa, avın menüde yer alma ve avlanma şansının da o ölçüde azalacağı açıktır. Bu yüzden de üstteki paragraflarda verdiğim -av ile avcının karşılaşma olasılığına ilişkin- bilgiler, Ağustos böceğinin neden (12, 14, 16, 18 değil de) 13 ve 17 yıllık döngüye sahip olduğunu açıkça ortaya koyar.

Muhtemeldir ki, buzul çağında -uzun soğukların yaşandığı bazı ekosistemlerde- yeraltında farklı döngülere sahip (ve bu bilgi genlerine kodlanan) Ağustos böceklerinden 12, 14, 16, 18 gibi -avcılarla karşılaşma olasılığı yüksek- olanlar; 13 veya 17 yıllık döngüye sahip olanlardan çok daha fazla tüketildiler ve zaman içinde yok oldular. Geriye 13 ve 17 yıllık döngülü olanlar kaldı.

***

Uzun yaşam döngülü olanların asal sayılı olmayanları yok olurken, 2-5 yıllık yaşam döngülü Ağustos böceklerinin neden yok olmadıklarının da yanıtına ihtiyaç var.

Her ekosistemin iklim koşullarının ve besin zincirinin farklı olduğunu (aynı avın avcılarının farklı olabildiğini) biliyoruz.

Ayrıca 13 ve 17 yıllık yaşam döngülüler ile 2-5 yıllık yaşam döngülüler arasında hareket yeteneği açısından önemli farklar olduğu saptandı: Kısa yaşam döngülü olan ve aynı zamanda eş zamanlı üremeyen, bu yüzden avcılarla sürekli karşı karşıya kalanlar, son derece hareketliler. Avcılardan kaçarak kurtulabiliyorlar. Oysa uzun yaşam döngülü olanlar, (eşzamanlı döngüleri nedeniyle) olağanüstü kalabalık popülasyonlarının küçük bir yüzdesiyle avcıları doyurabildiklerinden, avcılarından kurtulma baskısını daha az yaşamışlar. Bu nedenle de hızla hareket yetenekleri fazla gelişmemiş.

Av ve avcı arasındaki ilişki, karşılıklı ‘silahlanma yarışıdır’. 13 ve 17 yıllık döngüye sahip (‘periyodik’) Ağustos böceklerinin tek silahı ‘asal sayı’ değildir. Onlar üremeyi de eşzamanlı hale getirmişlerdir. 2-5 yıllık farklı döngülü Ağustos böceklerinin, -her döl kendi içinde döngü süresine sadık kalmakla birlikte- farklı zamanlarda üreyen döller sayesinde, ormanlarını her yıl korolarıyla şenlendiğini söylemiştim. Oysa 13 ve 17 yıllık döngülü olanlar, bu süreye sadakat gösteren tek bir döle sahip olarak yalnız ve yalnız 13 ve 17 yılda bir ortaya çıkarlar. Ve de milyonlarcası-milyarlarcası birden…

Bu şekilde belirli bir bölgede aynı anda milyonlarca ve milyarlarcasının ortaya çıkışı; kuş, sürüngen, sincap, rakun, yarasa, eşek arısı, örümcek gibi doğal düşmanlarının (ve bugün tükenmiş kadim avcılarının) popülasyonun küçük bir yüzdesiyle karınlarının doymasına ve (bu şanssızlar sayesinde) kalanların rahatça kur yapıp üreyebilmelerine imkân tanır.

 

Hikâyeden süzülenler

Elbette Ağustos böceklerinin türlerine özgü döngüye -şaşmaz- sadakatleri; sayı sayıp, hesap tutabilme bilincine sahip olduklarını yahut (13 veya 17 yıllık döngüye sahip olanların) ‘asal sayı’ kavramı kıvamında matematik bildikleri anlamına gelmez! Bu becerilerin bir ‘irade’ ile değil, ‘doğal seçilim’ ve ‘temel doğa yasalarının’ genlerine kazınarak şifrelenmiş ortak eseri -örüntüler- oluşu, üstünde düşünmeyi fazlasıyla hak eder! Ortaya çıkan -ve fazlasıyla akıl dolu görünen- ‘örüntüler’ şaşmadan (otomatik bir biçimde) sürmektedir. O zaman da -ister istemez- “bizim (çok fazla değer atfettiğimiz yüksek bilincimizde veya) aklımızda böylesi örüntüler ne kadar pay sahibidir?” sorusu yanıt bekliyor.

Bir başka çıkarsama, buzul çağı çok gerilerde kaldığı halde, (muhtemelen 1,8 milyon yıl önce gerçekleştiği düşünülen) bir soğuk uyarlamasının günümüzde de devam ediyor oluşudur. Çünkü evrim ‘tasarlama’ veya ‘planlama’ gücüne sahip değildir. Değişim, (şimdilik rastgele oluştuğu düşünülen) (daha iyi uyum sağlayabilecek) genetik şifrelerdeki yazım hatalarının (‘mutasyonların’) insafına kalmıştır. Bu yüzden geçmiş ihtiyaçlara çözüm olmuş ama günümüzde ihtiyaç kalmamış (hatta ayak bağı olabilecek) pek çok genetik kod, hala var olmaya devam ediyor. Bu insan türü için de böyledir. Günümüz dünyası, olağanüstü farklı da olsa, genetik kodlarımızın en az on binlerce yıl önceki avcı-toplayıcı atalarımızınkinden çok farklı olmadığını unutmamak gerekiyor.

Vurgulanmayı hak eden bir başka şey, Ağustos böceklerinin, yıllar süren yer altı yaşamlarını izleyen yalnızca birkaç haftalık yerüstü yaşamlarının üreme (genlerini aktarma) telaşıyla geçişidir. Doğa anaya baş kaldırmaya hevesli beyinlerimiz sayesinde, biz insanlar başka meraklarla zenginleştirmiş olsak da, tabiatın canlılardan en büyük beklentisinin genleri sonsuza değin sürdürmek olduğu gerçeği değişmiyor.

Sevimsiz ama gerçek: Tabiat ana çok insafsız ve hiç adil değil! Doğal seçilimle gerçekleşen evrim, kaybedenlerin gözünün yaşına bakmıyor. Asal sayılı olmayan döngülü Ağustos böcekleri, -talihsizce- yok olup gittiler… Ve (geçmişte ve günümüzde) çiftleşme bahtiyarlığına erişenler, bunu yem olup aç avcıların karınlarını doyuran kardeşlerine borçlular.

“Her iyilikte bir parça kötülük, her kötülükte bir parça iyilik vardır.” Uzun (13/17 yıl) döngülü Ağustos böcekleri pek az kurbanla, sağ kalıp üremeleri sayesinde (fablleri haklı çıkarırcasına) uyuşuk ve hımbıl bir yaşam sürerken; evrim her an can korkusu yaşayan kısa (2-5 yıl) döngülülere kıpırdaklığı bahşetti.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Doğrusu onbin adım mı?

B12 vitamini düzeyinin yüksekliğine sevinmeli miyiz? Yoksa…

Erken teşhiste kanser belirteçlerinin değeri