Eyvah, saçlarım! 2-Ah şu testosteron!

 

Hormonlar bedenimizin farklı bölümlerine; neyi, ne zaman yapacaklarını söyleyen mesajcılardır. Saçlarımız da, ömür boyu bu mesajların fazlasıyla etkisi altındadır.

Üreme faaliyetlerini düzenleyen ‘seks hormonları’, (doğrudan üremeye etkileri yanında), kadınlarla erkekler arasındaki bedensel farkların da sorumlusudur. Bu bağlamda bedenlerimizdeki kılların dağılımı ve özelliklerini belirlerler.

Özellikle (ailenin testosteron üyesiyle ünlü) androjenlerin etkisi fazladır. Ergenlik sonrası erkeklerde sakal bölgesindeki; hem erkek, hem kadınlarda kasık ve koltukaltı bölgelerindeki -kısa, ince, yumuşak, renksiz- ayva tüyü (vellüs) kıllarının -uzun, kalın, renkli- ‘terminal’ kıllara dönüşümünü uyarırlar. Kadınlarda bu dönüşüme östrojen hormonu da eşlik eder.

Ancak hem erkek, hem kadınlarda androjenler, (diğer kıllardakinin aksine), saç kıllarını uyarmak yerine baskılar. Saçın büyüme gösterdiği (anagen) dönemi kısaltıp sessiz (telogen) dönemi uzatırlar. Böylelikle saç yeterince uzayıp kalınlaşamaz; saçlar incelip cansızlaşır. Tarama ve yıkama sırasında daha çok saç teli dökülmeye başlar.

Yıllar geçtikçe androjenlerin söz konusu birikimli olumsuz etkisi, (saç köklerinin kısalarak cilt yüzeyine yaklaşması ve kendisini besleyen kan damarlarından uzaklaşmasının da katkısıyla), saç kökü doğumhanelerini metruk yapılara dönüştürür. Kıllar ayva tüyünden (vellüsten) öteye geçemez hale gelir, hatta cilt yüzeyine dahi çıkamaz olur. En sonunda ölen kılların yerine yenileri gelmediğinden kellik dediğimiz durumla karşı karşıya kalırız. As oyuncunun hormonlar olduğu bu sonuç, ‘androgenetik alopesi’ olarak adlandırılır.

***

Hormonlarımız bir ömür boyu, yaşamın farklı dönemlerinin ihtiyaçlarına göre dalgalanır. Bu dalgalanma üreme hormonlarında çok daha fazladır.

Erkeklerde testosteron, ergenlikte hızla yükselmeye başlayıp 20 yaş civarında zirve yapar, 40’lı yaşlardan sonra her yıl %1 kadar düşüşle yavaş yavaş azalır.

‘Erkeklik hormonu’ olarak bilinmesine karşın, testosteron, kadınlarda da vardır ama daha düşük seviyelerdedir. Kadınlardaki seyri de (çok daha basık şekilde) erkeklerdekine benzer.

Tahmin edilebileceği gibi, androjen düzeyi ne kadar yüksekse ve bu yükseklik ne kadar devam etmişse, saç o denli olumsuz etkilenecektir. Kısırlaştırılmış (hadım) erkeklerde, (testosteron takviyesi yapılmadığı sürece) androgenetik alopesi tipi saç kaybının olmayışı, bu tip saç kaybında androjenlerin temel oyuncu olduğunun kanıtı sayılır. Tersine, çok daha yüksek androjen düzeyleriyle, erkeklerin neden kadınlardan daha çok saç kaybı yaşadığının da bir cevabıdır.

Ancak etkide tek belirleyicinin, androjen (>testosteron) düzeyi olmadığını söylemeliyim:

Hormonlar, birer anahtar gibidir. Ancak o anahtarın açabileceği kilidi taşıyan hücrelerin ‘kapısını açarlar’. Demem o ki, anahtar sayısı kadar, kilit yani hormonun kapısını açacağı alıcı (reseptör) sayısı, etki derecesini belirler. Daha yüksek testosteron düzeyleri, -reseptör sayısı eksikliğinden- yeterince etkili olamayabilirken, görece daha düşük seviyeler, tam verimlilikle çok daha etkili olabilir.

Ayrıca androjenlerin (ve testosteronun) farklı formları vardır ve bunların etki dereceleri farklıdır. Testosteronun (5-alfa redüktaz enzimi aracılığıyla) dönüştürüldüğü dihidrotestosteron (DHT) formu, androjen reseptörlerine –testosterondan 5-10 kat daha yüksek bağlanma gücüne (afiniteye) sahiptir.  Bunun anlamı, (söz konusu enzim yardımıyla) DHT’a dönüşüm miktarının, testosteron seviyesinden çok daha önemli olduğudur.

Kadınlarda progesteron hormonu, saç kıl köklerinde testosteronun DHT’a dönüşümünü (böylelikle androjen etkisini) azaltır. Bu yüzden progesteron düzeyinin fazlaca yükseldiği gebelik sırasında, -saçları olumlu etkileyen yüksek östrojen düzeyinin ve ayrıca bazı büyüme faktörlerinin de katkısıyla- saçlar daha gürleşir, dökülme azalır, saç çapı artar. Hormon yüksekliğinin ortadan kalkmasıyla, lohusalıkta, doğumun 2-4 ay sonrasından başlayarak işler tersine döner; -24 hafta kadar bir süre saç dökülmesi hızlanır.

Kadınlarda kırklı yaşlarda başlayan androjenlerin birikimli etkisine, anlamlı östrojen azalmasının eklenmesiyle, menopoz sonrası saç yoğunluğu ve saç çapı azalması hızlanır ve bu durum altmışlı yaşlara kadar sürüp sonra yavaşlar. Östrojenin, andojenlere kıyasla çok daha fazla azalması, menopoz sonrası (saç kaybına tezat) yüzde istenmeyen kıllanmaya yol açabilir.

Yüksek androjen seviyeleri nedeniyle erkeklerde saç kaybı çok daha erken, 25 yaş civarında başlar. Üstelik (altmışından sonra saç kaybının yavaşladığı kadınlardan farklı olarak) kayıp tekdüze bir şekilde ölünceye kadar artışını sürdürür.

Bir araştırma, androjenlere bağlı saç kaybının 50 yaşındaki erkeklerin %30-50’sini, kadınların %16’sını etkilediğini; daha ileri yaşlarda kaybın erkeklerde %70-80’i aşarken, kadınlarda %30-40’ı bulduğunu ortaya koydu.

Androjen temelli saç kayıp paterni kadın ve erkeklerde farklıdır: Erkeklerde kayıp şakaklara doğru alnın iki yanından (bitemporal) ve tepeden (verteks) yayılırken, kadınlarda daha çok –saçın ön kısmının korunduğu- genel seyrelme biçimindedir.

Androjenlere bağlı saç dökülmesinde, ‘androgenetik alopesi’ adından da anlaşılabileceği gibi, kalıtımın payı fazladır. Çevre-kalıtım ikileminde, hangisinin daha önemli olduğu konusunda fikir veren gözde araştırma yöntemi olan (aynı ve farklı ortamlarda büyüyenlerin kıyaslandığı) tek ve çift yumurta ikiz kardeş çalışmalarına göre, genetiğin payı %80 gibi yüksek bir orandadır. Bu daha yüksek DHT dönüşümü ve daha fazla androjen reseptörü varlığına atfedilir. Bu arada, kalıtımın tek gen kontrolünde olmayıp çok sayıda genin kontrolünde (poligenik) olduğunu ve saçın kaderini yalnızca baba ve dedelerin değil, anne ve ninelerin de belirlediğini söylemeliyim.  Ailede söz konusu sorunu yaşayan üye sayısı ne kadar çoksa, riskin de o denli büyük olması sürpriz değildir.

***

Aslan payı andojenlerin olsa da, saç gelişimine etki eden başka hormonlar da vardır.

Sağlıklı şekilde saçın anagen dönemde büyümesinin desteklenmesi ve saçın renklenmesini sağlayacak yeterli melanosit sayısı için tiroid hormon (T3, T4) düzeyinin uygun olması gerekir. Tiroid hormon yetersizliğinde, yani hipotiridide saç döngüsünün sessiz (telogen) dönemi uzar ve saçın keratin kalitesi bozulur. Saç dökülmesi artıp saçlar seyrelir; mevcut saçlarsa donuk, kuru ve serttir. Tiroid hormon fazlalığı yani hipertiroidide ise saçın büyüme (anagen) döneminin hızlanmasıyla saç üretimi (saç kılı sayısı) artmakla birlikte kıllar ince ve kırılgandır, kolayca dökülür.

Hormonların etkisinin temelde –doğrudan saç telinden çok- saç üretimine olduğunu unutmamak gerekir: Bu yüzden tiroid hormon bozukluğu oluştuğunda saça yansıması çok daha geçtir. Aynı nedenle, tiroid hormon bozukluğu tedavisi sonrası saç dökülmesi, bir süre daha fazlaca (hatta hipotiroidide anagen dönemin ittirmesiyle artarak) devam eder. Bu yeterince bilgilendirilmeyen hastaların ilaçları (ve doktoru) suçlamasına neden olur.

***

Saç kıl köklerinde –uyku döngüsüne etkisiyle bilinen- melatonin hormonuna duyarlı alıcılar (reseptörler) saptanmıştır. Bu, melatonin hormonunun saç döngüsüne tesir ettiğini düşündürmüş; gerçekten de saç diplerine melatonin uygulamalarının saç büyümesi yani anagen dönemini uzattığı belirlenmiştir.

Saçların yoğun stresle döküldüğü veya ağardığı gözlem ve anlatısı hayli sıktır. Gerçekten de hem ruhsal, hem (travma, hastalık, ameliyat gibi) fiziksel stresin, böbreküstü bezinden kortizol hormonu salgılatarak (ve sempatik sinirler üstünden etkiyle) saç kökü ve melanosit kök hücrelerine zarar verdiği saptanmıştır.

Stres, saç döngüsünü büyümenin olduğu anagen dönemden, kökü ufaltıcı katagen ve sessiz telogen döneme kaydırır (‘telogen effluvium’). Böylelikle bir anda çok sayıda saç kökü, dökülme ve ağarma yolağına sürüklenir. Ama “bir gecede saçların beyazlaşıvermesi“ gibi söylenceler olsa da, dökülme ve ağarmanın su yüzüne çıkışı için yaşanan stresin üstünden birkaç ay geçmesi gerekir. Seyrek olmayarak, stresin ortadan kalkışıyla dökülme azaldığı gibi, ağaran saçların –kendiliğinden- yeniden koyulaştığı görülebilmektedir.

Kortizol seviyesinin, stres derecesine göre saça yansıması (yatay kesitte geçmiş stres koşullarını ele veren ağaç halkları gibi), (saçın her ay yarım ila bir santimetre büyüdüğü gözetilerek) saç kılı boyunca (dikey) yapılan ölçümlerle, bir kişinin son yıllardaki stres seyrini öngördürebilir!


Önceki Bölüm: Eyvah Saçlarım! 1-Bir Kılın Serencamı

Sonraki Bölüm: Eyvah Saçlarım! 3-Saçlar Da Yaşlanır


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Anneler ve Çocukları

Kanser-1: Kanser Neyin Nesi?

Bağışıklığı Güçlendirmek-1: Kısaca Bağışıklık Sistemi