Eyvah Saçlarım! 4-Neler Yapabiliriz?

 İşin doğrusu, saç dökülmesi ve ağarmasının fiziksel sağlığa anlamlı bir etkisi yok gibidir.

Ancak, saç dökülmesine sıklıkla androjen hormon (>testosteron) etkinliği fazlalığının eşlik etmesi; bu hormonun yüksekliğinin sebep olabildiği sorunlar için endişeye neden olabilir: Bunlar erkeklerde iyi huylu (benign) prostat büyümesi ve prostat kanseri; hem kadın, hem erkeklerde metabolik sendrom dediğimiz (kalp ve damar hastalıklarına çanak yutan) yüksek tansiyon, kan yağları ve şeker kontrol bozukluğu riskinde artış şeklindedir. Ne var ki bu konularda yapılan çalışmalar kesin bir yargıya varacak ölçüde tutarlı değildir. İlişki bulan çalışmalarda erkeklerde (alından değil de) tepeden (verteksten) başlayan dökülmelerin daha riskli olduğu saptaması dikkat çekicidir.  

Ayrıca, saçsızlığın (adeta bir güneş paneli gibi) güneş ışınlarının daha iyi nüfuzuyla (D vitamini üretimini kolaylaştırırken) melanom dediğimiz cilt kanseri riskini artırabileceği ileri sürülmüştür.

***

Saç dökülmesi ve ağarmasında kozmetik kaygılar çok daha fazladır. Saçın gençlik ve gönenci yansıttığı kabulüyle, kimileri gereğinden fazla dert edebilmektedir.

Eski bir duvar yazısındaki “Yılların geçmesine öfkelenme;  gençliğe yakışan şeyleri gülümseyerek teslim et geçmişe!” deyişine uyup hiçbir şey yapmamak da bir çözümdür.

Ama sorunu önemseyen, ruhsal ve sosyal sağlığı olumsuz etkilenenlerin yapabileceği de pek çok şey vardır.

Ancak bu yazının bir tedavi iddiasının olmadığını, toplumda sıkça görülen bir sorun hakkında bilgilendirme amacı taşıdığını belirtmeliyim. Saç dökülme (ve ağarmasının) bu yazıda dile getirilmeyen pek çok değişik nedeni vardır. Bu yüzden tanı ve tedavi için öncelikle dermatologlar başta olmak üzere farklı dallardan uzman görüşü alınmalıdır.

***

Yapılabilecekleri belirtmeden önce, dikkat çekmek istediğim iki şey var:

Saça yönelik tedavinin başarısında, saç kökünün önemi çok büyüktür. Saç kökü tümüyle harap olduğunda yeni saç umudu yoktur. Saç kökü fazla sorunlu olmadığında tedaviler daha yüz güldürücüdür.

Saça yönelik çoğu tedavi daha çok saçın büyüyüp serpildiği anagen döneme tesir ettiğinden, tedavi başarısının görünür hale geçişi haftalar ve aylar gerektirebilir.

***

Sağlık bir bütündür. Saç sağlığımız büyük ölçüde genel sağlığımızın bir yansımasıdır. Bedenimizi yaşlandıran şeyler, saçlarımızın yaşlanmasını da hızlandıracaktır.

En büyük yanılgı, yaşlanma yani aşınma ve yıpranmanın, ileri yaşlarda başladığını sanmaktır. Oysa yaşlanma daha biz doğmadan, anne ve babamızın tohum hücrelerinden başlayan, anne karnında, bebeklik, çocukluk ve ergenlikte devam eden bir süreçtir. Süreç bir bardağın damlalarla dolması gibidir, biz bardak taşınca farkına varırız.

Oksidatif stresin yaşlanmadaki önemini belirtmiştim.

Gereğinden fazla tüketilen bol kalorili yiyecekler ve fazla kilolar, daha doğrusu yağ taşması çağımızın en büyük sağlık sorunudur. Öncelikle, bu konuda gereken hassasiyet gösterilmelidir.

Bedenimizin oksidatif stresle savaşına destek olmak için vitamin, mineral ve antioksidanlardan zengin, besin değeri yüksek sebze-meyve, yağlı tohum, kuru yemiş, tam tahıl, balık ağırlıklı bir beslenme benimsenmelidir.

Sağlıklı saçlar için yeterli protein; B grubu (B2: riboflavin, B3: niasin, B7: biyotin, B9: folat, kobalamin: B12) başta; C, D, A, E vitaminleri ve demir, bakır, çinko, selenyum, kalsiyum gibi minerallerin önemi büyüktür. Kendi adıma, bunları takviyeler yerine, yeterli ve dengeli bir beslenme yoluyla almanın daha uygun olduğunu düşünüyorum.

Oksidatif stresin en önemli nedenlerinden biri olduğundan güneş ışınlarından kendimizi korumalıyız. Yoğun güneşin doğrudan saçlara da zararı olabileceği ileri sürülmekte ve gerekirse şapkayla koruma önerilmektedir.

Yaşımız, sağlık durumumuz ne olursa olsun, durumumuza uygun hareketlilik, fizik aktivite, egzersiz ve spor hayatımızın vaz geçilmezi olmalıdır.

Başta sigara, zararlı kimyasallardan olabildiğince sakınmalıyız.

Yeterli ve kaliteli uykuya özen göstermeliyiz.

Stresle baş etme becerilerimizi geliştirmeliyiz.

***

Gelelim, doğrudan saçlarımız için yapabileceklerimize…

Her şeyden önce, saçların ölü hücrelerden oluştuğu, bu yüzden artık kendilerini savunacak durumda olmadıklarının bilincinde olarak, saçlarımıza karşı nazik olmalıyız.

Saçlarına sürekli şekil vermeye çalışan ve kozmetik prosedürleri abartanlarda uç kırılması, parlaklık kaybı gibi sorunlar daha fazladır. Saça şekil verebilmek için ıslatma hidrojen bağlarında geçici çözülmeye yol açarken, ısıtma disülfit bağlarını kırarak kalıcı şekillenme imkânı sağlar. Bu yüzden saçımıza şekil vermek adına (saç kurutma makinesi, maşalar, düzleştiriciler gibi) ısı destekli veya doğrudan düzleştirme, perma, sıkı örgü, rasta gibi uygulamaların zarar verme ihtimali yüksektir.

Saça uygulanan kimi kimyasallar da zararlı olabilir. Bu bağlamda klorlu havuzlarda temiz suyla ıslatıp kremledikten sonra saç bonesi kullanmak önerilir.

Gri saç, koyu saça göre daha kaba, daha sert, daha az kırılgan ve bakımı daha zordur. Hava koşulları ve ultraviyole hasarına daha yatkındır. Gri saçın genellikle geçici veya kalıcı bir sabitlik sağlamada başarısız olduğu ve yapay renk eklemeye karşı daha dirençli olduğu söylenir.

Ciltteki yağ bezlerinden salgılanan ‘sebum’ denilen yağ asitleri, saç derisini koruyup nemlendirdiği için, saçları (özellikle güçlü şampuanlarla) çok sık yıkayarak sebumdan arındırmak iyi bir şey değildir. Kaldı ki, beden buna tepki olarak daha fazla sebum üretmeye çalışacak, kişi de ‘yağlanma’ gerekçesiyle, yıkama sayısını artırmak zorunda kalacaktır. Bireysel olarak ihtiyaç değişirse de, yıkama sıklığını yağlanma derecesi ve kepeklenme belirlemelidir. Saçlar sıcak yerine ılık veya soğuk suyla yıkanmalıdır.

Saçlarını boyatanların boyalı saçlar için tasarlanmış şampuanlar; saçları hasarlanmış veya kimyasal işlem görmüş olanlarınsa şampuan yanında saç kremi de içeren ‘ikisi bir arada’ ürünleri tercih etmeleri uygun olur. Şampuan kullanırken odak saçtan çok saç derisi olmalıdır. Şampuan kullanımı sonrası, sebum eksikliğini telafi için yalnızca saç uçlarına saç kremi uygulanması önerilir.

Saç diplerine (tercihen Hindistan cevizi yağıyla) yapılan masajla dolaşımın desteklenmesinin faydalı olabileceği söylenmektedir. Fırçalama için geniş dişli tarak ve yumuşak kıllı fırça tercih edilmelidir. Fırçalama abartılmamalı ve saçlar ıslakken fırçalanmamalıdır.

***

Saç cildine (topikal olarak) uygulanan (aslında tansiyon düşürücü) Minoksidil, kan dolaşımını artırarak, saç köklerini destekler. ABD Sağlık Bakanlığı’na bağlı FDA tarafından onaylanmıştır. Hem kadın, hem erkekler kullanabilir. %2 ve %5’lik solüsyonları vardır. Ancak içerdiği propilen glikol nedeniyle tahrişle kaşıntıya ve alerjiye neden olabildiğinden, propilen glikolsuz %5’lik köpük formu daha çok tercih edilmektedir. Yüzde ve ellerde aşırı kıllanmaya (hipertrikoza) yol açabilir. Bu risk, ilaç ağız yoluyla yutularak alındığında çok daha yüksektir.

Haftada birkaç kez, Biberiye yağının (rosemary oil) saçlı deriye ovularak yedirilmesinin (ve en az 30 dakika saçta kalmasının sağlanmasının), dolaşımı uyararak saç köklerine yararlı olduğu ileri sürülmüştür. Ancak esansiyel yağ versiyonu hayli konsantre olduğu ve tahrişe yol açabileceğinden –Hindistan cevizi yağı, badem yağı, jojoba yağı gibi- bir yağla seyrelttikten sonra uygulanması önerilmektedir.

FDA tarafından yalnız erkeklerin kullanımı için onay almış bir başka ilaç, testosteronun, daha etkili dihidrotestosteron (DHT) formuna dönüşmesini engelleyen (5-alfa redüktaz inhibitörü) Finasterid’dir. Aslında bu ilaç iyi huylu prostat büyümesinde kullanılmaktadır. Saç dökülmesine tesiri yönünden 1 mg ile 5 mg’lık dozları arasında etki farkı olmadığı saptandığından, daha az yan etki için 1mg’lık formları kullanılmaktadır. Cinsel istek (libido) azalması ve sertleşme bozukluğuna (erektil disfonksiyona) neden olabilirse de, çok sık değildir ve genelde ilaç kesilince düzelir. Prostat kanser riskini %25 kadar azaltır. Ama prostat kanser belirteci olarak kullanılan PSA düzeyini (yaklaşık yarı yarıya) düşürdüğünden, PSA’nın kanser belirteci olarak değerini düşürür.

Finasteridden daha güçlü bir başka 5-alfa redüktaz inhibitörü Dutaserid (0,5 mg), yan etkilerinin çok fazla olması nedeniyle ancak özel hallerde kullanılmaktadır.

İleri yaşlarda testosteronu dihidrotestosteron (DHT) formuna dönüştüren enzim aktivitesi zaten düşük olduğundan, 5-alfa redüktaz inhibitörleri, çok fazla işe yaramayabilir.

Aşırı androjen etkisi hallerinde, kadınlarda androjen karşıtı (anti-androjen) ilaç olarak spironolakton ve siproteron asetat kullanılabilmektedir. Erkeklerde ise saç köklerine uygulanmak üzere (topikal) fluridil ve clascoteron %1 krem geliştirildi. 

Prostoglandin analoğu topikal latanoprost –kaş ve kirpik uzatma yanında- saç sıklığı ve saçın renklenmesini teşvik edebilmektedir.

Çeşitli büyüme faktörleri ve monoklonal antikor (HMI-115) halen üzerinde çalışılan alternatif tedavilerdir.

***

Saçların dökülmesini azaltmak ve daha sağlıklı hale getirmek için birkaç başka uygulama da vardır.

Bunlardan hayli popüler olan biri; kişinin vücudundan az bir miktar kan aldıktan sonra, özel bir işlemle ayrılan plazmada platelet veya trombosit denen kan pulcuklarından zenginleştirerek (PRP), enjeksiyonla vücuda geri zerk etmektir. Uygulamanın 3-6 ay boyunca her 4-6 haftada bir tekrarlanması; fayda görenlerde yöntemin her 3-6 ayda bir sürdürülmesi salık verilmektedir.

Son yıllarda uygulanan FDA onaylı bir başka yöntem saç köklerini düşük seviyeli lazer (LLLT) ile uyarmaktır (fotobiyomodülasyon). 

Saç seyrelmesini görsel olarak maskelemek isteyenler için saçlara yoğunluk ve dolgunluk sağlayan farklı kamuflaj ürünleri geliştirilmiştir. En bilinenler saça serpilen keratin lifleri ve saçlı deri boyalarıdır.

Saçı ağaranların başvurduğu popüler kalıcı renklendiriciler toksiktir. Saç gövde ve diplerine zarar verebilir; tahriş dermatiti ve saç dökülmesine neden olabilir. Saçın büyümesi nedeniyle tekrar tekrar ‘dip boyası’ ihtiyacı bir başka sorundur. Buna karşılık saç boylarının ışık hasarına karşı koruma avantajı vardır.

Toksisite ve alerji riski pek az doğal saç boyaları [Hint bektaşi üzümü (Emblica officinalis), sahte papatya (Eclipta alba), nilüfer ağacı (Zizyphus spina-christi) ve kına (Lawsonia alba] alternatif çözüm olarak düşünülebilir.

***

Şimdiye kadar sıraladıklarım, saç kökünün zayıflasa da, hâlâ işlevsel olduğu haller içindir. Uyarıyla saçın büyüyüp serpildiği anagen safha desteklenir. Ama saç kökü artık tümden işlevsiz hale gelmişse daha radikal çözümlere ihtiyaç vardır.

Hücre yenilenmesi istenen çok farklı alanlarda kullanılan ‘kök hücre tedavisi’, saçlar için de uygulanabilmektedir. Bunun için embriyo, yağ dokusu, kemik iliği gibi farklı kaynaklardan elde edilen –farklı aşamalardaki- kök hücre soyları kullanılabilmektedir. Ancak üretilen kıllar daha çok ayva tüyü şeklinde olduğundan, bazı ek manipülasyonlara ihtiyaç vardır.

Saçsız alanlara, bireyin kendisinin daha sağlıklı alanlarından (sıklıkla ense bölgesinden) mikrocerrahi işlemlerle saç kökü nakli yani saç ekimi hayli başarılıdır. Operasyondan 2-3 gün önce kesip, nakilden 1-2 hafta sonra yeniden başlamak üzere, işlem civarında minoksidille desteklemek başarı şansını artırmaktadır. Doğrusu ülkemiz, bu konuda sağlık turizmine konu olacak ölçüde ustalaşmış görünüyor.


Önceki Bölüm: Eyvah Saçlarım! 3-Saçlar Da Yaşlanır

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Anneler ve Çocukları

Kanser-1: Kanser Neyin Nesi?

Şeytan ya da melek, kurtuluş ya da felaket; hangisi dersiniz?