Vejetaryen Beslenme ve Sağlık-1: Vejetaryenlik nedir, sebepleri ve sonuçları nelerdir?
Etçil-Otçul ikilemi
Tıp fakültesinde okurken, “yeterli ve dengeli beslenmenin
önemi” beynimize nakşedilmiş; bu bağlamda et ve süte seçkin bir değer
biçilmişti. Bir zamanların ülkemizde ‘beslenme’ denince ilk akla gelen isim
olan -rahmetli- Prof Dr Ayşe Baysal için de et, süt ve süt ürünleri vaz
geçilmezdi.
Koruyucu/Önleyici tıbbı oldum olası önemseyen biri olarak
ben de aynı şeyleri savunageldim.
Sorun özünde etikle ilgiliydi. Ayrıca, evde baktığı balık
veya hamsteri ölünce hüngür hüngür ağlayan ve hayvan kaynaklı yiyecekleri
ağzına sokmayan kızımın sağlığı için endişeliydim. Bundan böyle,
vejetaryenlikle daha çok ilgilenmeliydim.
Doğal olarak sağlığı merkeze aldım. “Otçul beslenmek, ne
kadar sağlıklıydı? Oluşabilecek riskler önlenebilir miydi? Ne yapmalıydı?”
Bu yazıda o konudaki
birikimimi paylaşacağım. Ama baştan söylemem gereken birkaç şey var: Bu yazı
etçillikle otçulluğu kıyaslayan (hangisinin daha sağlıklı olduğunu irdeleyen)
bir yazı değildir. Sağlıklı beslenmenin
nasıl olması gerektiğini yazmayı da amaçlamadım. Asıl amacım, bir vejetaryenin
sağlıklı beslenip beslenemeyeceği ve bunun için nelere dikkat edip ne yapması
gerektiğidir.
***
Ağaçlarda yaşayan en eski atalarımız -nadiren yedikleri
böcek ve larvalar bir yana bırakılırsa- yalnızca bitkiler, daha çok da
meyvelerle besleniyorlardı. Bir iklim felaketiyle ormanları yok olup,
ağaçlardan talihsiz bir biçimde yere inmek zorunda kalınca, ne bulurlarsa
yemeye başladılar. Artık bir hepçildiler (‘omnivor’). Zamanla avlanmayı
öğrendiler.
Kimilerine göre (yenebilecek ne varsa ayırmaksızın yemek
yani) ‘hepçillik’, özellikle de etin menüye girişi, (ve ateşin bulunup
pişirmenin başlamasının da katkısı) insanın yolunu -diğer- primatlardan ayıran
önemli kavşaklardan biri oldu. Böylelikle beynin irileşebildiği, sindirim
kanalının küçüldüğü, çene yapısının değiştiği ve daha çok boş zaman doğduğu
ileri sürüldü. Bu dönüşüm, insanların Afrika’dan tüm yeryüzüne yayılmasını da
kolaylaştırdı.
En az birkaç milyon yıllık insanlığın tarihi için çok yakın
sayılacak bir zamanda, kabaca on bin yıl önce hayvanları evcilleştirip
çiftçiliğe başlayarak beslenmede bir başka önemli dönüşüm yaşadık. Bu yeniliğin
-getirilerinden çok götürüleri olduğu kabulüyle- birçok çevrede çok hoş
karşılandığını söylemek zor! Bu yüzdendir ki, son dönemlerde ‘taş devri’
öykünmeleri arttı.
***
Din temelli olmayan vejetaryenliğin, modern toplumda
filizlendiği algısı vardır. Ama aslında hayvanların besin olarak tüketilmesine
karşı çıkan fikirlerin tarihi çok eskilere uzanır. Hindistan’dan yayılan bazı
din ve mezhepler dışında -Platon, Diyojen gibi- bazı Antik Yunan filozofları
vejetaryendiler. Filozof Pisagor’a atfen, Avrupa’da vejetaryenlik uzunca bir
dönem ‘Pisagor diyeti’ olarak adlandırılagelmiştir. Vejetaryenliğin geçmişinden
söz ederken, “İnsan cinayetleri ile hayvan cinayetleri arasında bir fark
olmadığını” söyleyen Leonardo da Vinci’nin adını anmamak olmaz!
“İnsanın canlıların efendisi olmayıp, sayısız canlı (ve
hayvan) türlerinden yalnızca biri olduğunu” ortaya koyan evrim teorisinin,
vejetaryen düşüncelere güçlü dayanaklar sağladığı muhakkaktır.
İnsanlar neden vejetaryen oluyor?
Günümüzde
vejetaryenler azınlıktadır: Din kaynaklı %40’lara ulaşan (ve hemen hemen ineklerle
sınırlı olduğundan gerçek bir vejetaryenlikten uzak) Hindistan (ve ülke ötesine
yayılmış dinsel uzantıları) bir yana bırakılırsa, -kabaca- Dünya’da ancak her
yirmi kişiden biri vejetaryendir. Ama her geçen gün ve hızla oran artmaktadır.
***
İnsanları vejetaryenliğe yönelten unsurlar hayli farklıdır:
- · İlk nedenlerden biri dinî inançlardır. Hinduizm, Jainizm, Sihizm, Budizm, Hare Krishna hareketi, Yedinci Gün Adventist Kilisesi ve Spiritizm hayvan yemeyi yasaklar.
·
Bazılarının
gerekçesi sağlıktır. En eski ataların beslenme tarzına öykünen veya
güncel bazı bilgileri gerekçe göstererek bitkilerle beslenmenin daha sağlıklı
olduğunu düşünenler vardır. Bu yazıda, daha çok bunun doğru olup olmadığını
konuşacağız.
·
Bazısı
bir çevreci olarak hayvansal beslenmeye mesafelidir. Hayvansal gıda
endüstrisinin gezegenin kirlenmesine katkı sağladığı savıyla vejetaryenliğe
destek çıkar.
·
Bir
bölümün gerekçesi ise etiktir. İnsanlar kadar -diğer- hayvanların da
hakları olduğunu, onları -herhangi bir biçimde- sömürmenin ahlaksızlık olduğunu
savunurlar.
Vejetaryenliğin çeşitleri
Gerekçelerin
farklılığı, vejetaryenlik yelpazesine yansır. En uçta, hiçbir hayvansal ürünü
tüketmeyen, hatta bununla da yetinmeyip (derilerinin giyim malzemesi ve eşya
olarak kullanılmasına veya hayvanat bahçelerine kapatılmalarına olduğu gibi)
her türlü hayvan sömürüsüne karşı koyanlar yani veganlar vardır. Öbür uca,
nadiren (en fazla haftada bir) et tüketen ‘fleksitaryenleri” koyabiliriz. Arada
da hayvansal ürünlerden yanız süt tüketen ‘lakto’, yalnız yumurta tüketen
‘ovo’, yalnız süt ve yumurta tüketen ‘lakto-ovo’, bunlara kanatlı (kümeslik) hayvanları
ekleyen ‘pollotaryan’, deniz ürünlerini ekleyen ‘peskataryan” vejetaryenleri
sayabiliriz.
Vejetaryenliğin çevreye etkileri
Besin açısından bitkiler ‘üretici’ ve hayvan yaşamını -çok
yönlü- destekleyici iken, hayvanlar ‘tüketicidir’. Hayvanlar, aldıkları
enerjinin çoğunu (doğal olarak) kendisi için kullanır. Bu yüzden, besin kaynağı
olarak çok verimli değildirler!
Yaklaşık olarak bitkisel proteinin her bir kalorisi için kullanılması
gereken fosil yakıt kalorisi birler civarındayken; piliç için 4, hindi için
10, süt için 14, yumurta için 39, sığır için 40, koyun-kuzu için 57 kalori saptanmıştır.
Hepçil diyetlerin,
ovolakto-vejetaryen ve vegan diyetlerle karşılaştırılmasında; (üç farklı çalışmanın en küçük ve en büyük değerlerine göre) -sırasıyla- sera gazına
katkı %24-35 ve %33-49; arazi kullanımı %39,5-51 ve %51-55 şeklinde -hepçil
beslenmede- daha yüksek bulunmuştur.
Su kullanımı için yapılan karşılaştırmada ise iki
farklı çalışmada ovolakto-vejetaryen diyette %28 ve %37 daha az su tüketimi
bulunurken bir çalışmada vegan diyetin %17 daha fazla su tüketimine yol açtığı
belirtilmiştir.
Bir başka çalışmanın sonuçlarına göre, hayvancılık üretimi, küresel olarak tüm tarım
arazilerinin yaklaşık yüzde 70'ini kullanmakta ve tarım için harcanan tüm
suyun yüzde 29'unu tüketmektedir.
Hepçil bir
diyetin vejetaryen bir diyete göre 2,9 kat daha fazla su, 2,5 kat daha fazla
enerji, 13 kat daha fazla gübre ve 1,4 kat daha fazla böcek ilacı
gerektirdiği tahmin edilmiştir.
Sonuçta hayvansal
besin tüketiminin, bitkisel besin tüketimine göre, daha fazla çevre sorununa
yol açtığına şüphe yok gibidir.
Yorumlar
Yorum Gönder