Uyku ve Sağlık 2: Uyku örtüsünün altındaki gizem

 Düşler sahnesi

Dışarıdan bakıldığında tekdüze görünen uyku, gerçekte dönemler (periyotlar) şeklindedir: Her biri kabaca 90 dakika süren 4-6 dönem vardır. Bu dönemler boyunca değişen uyku şiddetini, bir havuzun dibine dalıp yüzeyine çıkmaya benzeteceğim: Benzetmemde dipler derin uyku, yüzeye yakın haller rüya dönemlerine karşılık gelir. Her bir dönem, uyku havuzunun en derin yerine kademeli bir inişle başlar ve bunu uyanıklığa yaklaşan ama genelde uyandırmayan bir yüzeye çıkış izler. Bazen (yüzeye tam bir çıkışla) kısa süreli uyanmaların yaşanması mümkündür. Rüyayla kendini gösteren yüzeysel uyku sırasında (göz kapalıyken) göz yuvalarının fazlaca oynadığı gözlemlendiğinden, bu dönem ‘hızlı göz hareketi: rapid eye movement’ ve yaygın olarak kısaltılmışı olan REM dönemi, daha derin uykunun olduğu safhaysa Non-REM veya NREM olarak adlandırılmıştır. NREM de -yüzeyselden derine N1, N2, N3-4 şeklinde sıralanır.

***


Gecenin ilk yarısında (derin uykuyla) daha çok derin sularda yüzülür: NREM dönemi daha baskındır ve N3-4 deneyimlenme ihtimali daha fazladır. Gecenin ikinci yarısında daha çok sığ sularda zaman geçirilir: REM dönemi ve dolayısıyla rüyalar öne geçer, bu yarıda NREM dönemleri de görece daha hafiftir; N1, N2’de kalınması yüksek ihtimaldir.

Beyin elektrik dalgalarını (EEG) yazdırarak, kolayca ayırt edebileceğimiz bu dönemlerin tek farkı uyku derinliği ve rüyalar değildir. Boşa geçtiğini sandığımız uyku, aslında yoğun bilişsel faaliyetlere sahne olur.

Uyanıkken gün boyu algıladığımız, deneyimlediğimiz, öğrendiğimiz bilgi ve becerileri; beynimizin ‘kısa dönem hafıza/bellek depolama’ alanına (yani prefrontal kortekse) kaydederiz. Ama burası sınırlı bir kapasiteye sahiptir, bu yüzden kaydedilenlerin kaybolup gitmesi mümkündür. Uykunun NREM döneminde, bu kırılgan bilgiler beynin uzun dönemli (kalıcı) depolama alanlarına (yani anılar hipokampüse, anlamlar neokortekse, duygular amigdalaya) taşınır. Bu taşınma en fazla ilk gün gerçekleşir ama birkaç gün daha devam ettiğini düşündüren bulgular vardır. Edindiğimiz bilgi, beceri ve anıları bu birkaç günde kalıcı belleğe aktaramamışsak, daha sonra telafi imkânı olmayabilir!

Farelerin beyin dalgalarının izlenmesi, bir labirenti öğrendikleri sıradaki (beyindeki) nöron ateşleme kalıplarını uyku sırasında defalarca tekrarladıklarını ortaya koydu. Öyle anlaşılıyor ki, NREM döneminde edindiklerimizi -ezberlemek istercesine- aynı sinir devrelerini tekrar tekrar harekete geçirerek- pekiştiriyoruz. Bunun aynı zamanda, bisiklet sürmek, enstrüman çalmak gibi, pratik yaparak öğrendiklerimizin otomatik hale getirilmesine yardım ettiğine inanılıyor.

***

REM dönemindeyse, (daha önce trafik polisine benzettiğim) talamus, bir yandan dış dünyadan gelen sinyalleri filtrelemeyi sürdürürken, öte yandan beyinde ömür boyu depoladığımız anılar ve duygular dünyasına kapıları ardına kadar açar. Öyle ki, zaman ve mekânlarına aldırmadan, -aralarında bağ olmayan- (geçmişte edindiğimiz) farklı bilgi ve anılar harmanlanır, yeni bağlantılar oluşturulur.

Artık beyin bir öykü ya da masal anlatıcısı, hatta bir senarist gibidir: Harmanlamanın ürünü sıklıkla heyecanlı, bazen çılgın ve tuhaf rüyalardır. Ortaya çıkan bilgi aşuresinin yaratıcılık ve sorun çözme becerilerimizin artmasına yardım ettiği düşünülmektedir. İnsanların oran bakımından %20-25’i bulan REM uykularının, ortalaması %9 civarındaki diğer primatlarınkinden çok daha fazla olması veya zekâ özürlü çocuklarda, REM döneminin kısalığı dikkat çekicidir.

Ama aynı zamanda REM dönemindeki bilgi harmanlaması, ortak noktaların bir araya getirilip bilgilerin bütünleştirilmesine, kapsayıcı çıkarım ve genellemeler yapılabilmesine imkân sağlar. Bunun en tipik örneği bir dilde ezberlediği cümlelerden (minik bir çocuğun bile) -farkına varmadan- gramer kurallarını özümsemesidir.

Bir araştırma; REM uykusu, dolayısıyla rüyadan mahrum kalanların muhataplarının “yüz ifadelerinden niyet okumada” başarısız olduklarını, olumludan olumsuza ifadeler yelpazesinde değerlendirmelerini olumsuz yöne kaydırdıkları (nötr ifadeleri bile olumsuzmuş gibi algılamaya başladıkları) saptandı.

Freud’un ileri sürdüğü “rüyaların bastırılmış arzuların kılık değiştirmesi” düşüncesi artık eskisi kadar itibar görmemektedir. Ama yakın zamanda deneyimlenmiş yoğun duyguların rüyalarımıza %40 kadar bir yansıması olabilmektedir. Elektrofizyolojik incelemelerde, beynin duyguyla ilgili devrelerinin aktivitesinin uyanıkken olduğundan bile daha canlı oluşu ilginçtir. Bunun bilincin baskısının hafiflemesinden kaynaklanması mümkündür. Duygusal yönden kötü olayların yaşandığı dönemde, bu duygulara konu olan rüyaların duygusal yaralara merhem olduğu ileri sürülmüştür.

Talamusun -başta kol-bacak- hareket sistemine giden elektrik devrelerini kesmesi, rüyalar sırasında hareket etmemizi hayli sınırlayarak (bir tür geçici felçle: ‘atoni’) uyku sırasında yaşanabilecek muhtemel olumsuzlukları önler. Kimileri bazen uyandıkları halde bu felç halinin bir süre daha devam etmesi nedeniyle dehşete kapılır! (‘karabasan’).

Hasılı, REM dönemi felçliymişçesine hareketin hayli kısıtlandığı bir bedende, beynin en az uyanıklıktaki kadar hareketli olduğu; eski ve yeni bilgileri elden geçirip yeniden düzenlediği, bazısını öne çıkarırken, bazısını arka plana ittiği, bilişsel ve duygusal yapılanma dönemidir.

Beynin rüyaları kaydetmek gibi bir çabası yoktur. Gece boyu, REM sürecinde rüya görsek de, pek azını hatırlarız. Çünkü, rüyanın hemen ardından uyanılmazsa ve kısa sürede yazarak/anlatarak ‘kayıt düşülmezse’ silinirler.

 

Uykuda tuhaflıklar

Uyku sırasında olağan dışı davranışların ortaya çıkması mümkündür. Genelde günün 24 saatlik sirkadiyen ritminin tam olgunlaşamadığı çocukluk döneminde daha sıktır. Zamanla azalıp kaybolur. Ama yetişkinlikte süren vakalar da vardır.

Bu tuhaflıkları, köken aldıkları uyku dönemine göre (REM ve NREM dönemindekiler şeklinde) ikiye ayırabiliriz.

***

NREM derin uyku sırasında ortaya çıkanlar; genellikle gecenin ilk yarısında, sıklıkla dakikalar mertebesindeki ataklar halinde, bireyin uyanmadığı ve iletişim kurulamadığı, atak sonrası uyumanın sürdüğü, uyanınca yapılanların hatırlanmadığı bozukluklardır.

En ünlüsü uyurgezerliktir (somnambulizm). Alışılmış şeyler (konuşma, yürüme, mesajlaşma, seks…) biraz sarsakça yapılır. Anahtarı alıp araç kullanarak bir tur yapıp yatağa dönmek gibi karmaşık hareketler de mümkündür. Çoğunlukla zararsız olsa da -muhtemelen kapı zannıyla- pencereden çıkmak, tecavüz, cinayet gibi nadir ciddi durumlar bildirilmiştir. Uyurgezerliğin ilginç hallerinden biri, -daha çok kadınlarda görülen- gece uykuda farkına varmadan yemek yenmesi ve ertesi gün hatırlanmamasıdır. Bunu dayanılmaz bir istekle uyanıp (bilinçli) yapılan ‘zorlantılı (kompülsif)’ yeme bozukluğu atağıyla karıştırmamak gerekir.

Daha çok küçük çocuklarda korku ve dehşetle çığlık atma (‘uyku terörü’) veya sarhoşmuşçasına, mırıldanmalar eşliğinde saçma sapan şeylerin yapılması görülebilir.

NREM’in erken evrelerinde ve bazen -kaygılıyken- gündüz de, dişlerin gıcırdatılması (‘bruksizm’) toplumun %8’inde rastlanır. Diş minesi aşınmalarına, dolgu kırılmalarına, diş eti hasarına, çene-baş-kulak-yüz ağrılarına neden olur.

***

REM döneminde çocukların kâbus görmesi sıkça yaşanır.

Normalde REM sırasında gerçekleşmesi beklenen geçici felç (atoni) halinin olamayışı, -daha çok hayalî düşmanlarla ilgili- rüyaların, -bir tiyatro oyunu gibi-, canlandırılmasıyla sonuçlanır. Bu duruma en sık elli yaş üstü erkeklerde rastlanır.

Daha önce söz ettiğim oreksin eksikliği, uyku şalterinin bozulmasıyla; gündüz uyanıkken, (daha çok olumlu/olumsuz derin duygusal hallerin tetiklemesiyle), REM’deki gibi bir tür felç (katapleksi) eşliğinde yarı uyur, yarı uyanık kısa süreli ataklara (‘narkolepsi’) ve gece uyku bozukluklarına neden olabilir.

Deli dana hastalığında da karşımıza çıkan prion proteinleriyle ilgili (talamusu delik deşik eden ve uyku şalterinin inmesini önleyen) bir bozukluk (‘ölümcül ailesel uykusuzluk: fatal familial insomnia’), aylar içinde ölüme neden olur. Allahtan çok nadirdir.


Önceki Bölüm: Uyku ve Sağlık-1: İçimizdeki saat
Gelecek Bölüm: Uyku ve Sağlık 3: Ne kadar uykuya ihtiyacımız var?

 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Doğrusu onbin adım mı?

B12 vitamini düzeyinin yüksekliğine sevinmeli miyiz? Yoksa…

Erken teşhiste kanser belirteçlerinin değeri