Uyku ve Sağlık 4: Yetersiz uykunun bedeli, sandığımızdan çok daha fazladır
Uykusuzluğun uzun dönem bedelleri
Günümüz bilgi toplumunda, öğrencilerin iyi bir eğitim alması
hemen herkesin hedefidir. Ne var ki, iyi bir eğitimden anladığımız şey, zorlu
ödevler ve yoğun sınavlardır. Sosyalleşmek, oynamak ve eğlenmekten de geri
kalmak istemeyen çocuk ve gençlerin üstünde ciddi bir zaman baskısı vardır.
Ödevlerini yetiştirmek, sınavlara hazırlanmak ve her sabah erkenden okul yoluna
koyulmak için erkenden kalkmak veya kaldırılmak zorunluğuyla karşı
karşıyadırlar. Yazımın önceki bölümlerinde paylaştığım bilgilerden tahmin
edilebileceği gibi; uykularını yeterince alamamaları, -amaçlananın tersine- öğrenmelerini
bozar! Sıklıkla yapıldığı gibi, bir sınav öncesi sabahlayan öğrencinin,
(uykusuzluğun pekiştirmeyi bozması yüzünden) öğrendiklerinin saatler veya
günler içinde buharlaşması kaçınılmazdır. Özellikle -kendi tercihleri dışında,
biyolojik sebeplerle- iç saatleri 2 saat kadar ileri kayan ergenlerin,
yetişkinlerle aynı saatte uyanmaya mecbur bırakılması, -daha önce dile
getirdiğim- beyinlerindeki -verimliliğe yönelik-budanmayı bozar. Mantıklı
düşünme ve karar alma ile ilgili beyin korteksindeki düzenlenmenin aksaması,
beyin gelişimini olumsuz etkiler.
Uyku baskısı; mantıklı düşünme ve karar almayla ilgili
prefrontal korteksin, -sağlıklı davranışlar için gereken- duygularla ilgili
amigdala ile dürtüsel davranış ve ödüllerle ilgili striatum üstündeki
frenleyici etkisini bozar. Böylelikle muhtemel riskleri göze alma cesareti
artar. Olumlu duygular da, olumsuz duygular da abartılı yaşanır hale gelir.
Böylesi bir kontrol zafiyetinin (her yaştan) herkese ödeteceği ciddi bedeller vardır. En
fazla da ergenler zarar görür. Cinsellik, alkol-uyuşturucu gibi konularda,
hayat boyu etkisinden kurtulamayacakları kötü kararlar alabilirler.
Uykusuzlukla psişik sorunlar birbirini karşılıklı etkiler.
Her biri, diğerini daha da kötüleştirir. Bu sarmal çok farklı psişik sorunlar,
şiddet ve intihar eğilimi şeklinde karşımıza gelir. Benzer bir etkileşime bağlı
kısır döngü; Alzheimer, Parkinson gibi beynin dejeneratif hastalıklarında da
görülür.
***
Uyku yoksunu bir beden, uyku baskısı ile ona direnme
arasında salınır. Gün boyu harcanan enerjinin yan ürünü olan adenozinin “bu
kadar yoğunluk yeter, artık uyuma vakti” mesajına karşı koyma çabasını
vücut, ciddi bir tehdidin var olduğu şeklinde algılar. Bu, zaten kronik stres
cenderesindeki günümüz insanının stresine stres ekler. Stres (‘savaş ya da
sıvış’) yanıtı şiddetlenir.
Sempatik sinir sistemi ve katekolamin dediğimiz
kimyasallar (adrenalin, nor-adrenalin), vücudun mevcut kaynaklarını olası
savaşa uyarlar: Fazlaca ihtiyaç duyulacağı beklenen enerji için şeker ve yağ,
karaciğer ve yağ dokudaki depolardan kana taşınarak kullanıma hazır hale
getirilir. Dokulara daha fazla enerji ve oksijen taşınması için kalp daha çok
kan pompalamaya başlar, nabız hızlanır, atardamarlar büzüşür, kan basıncı
(tansiyon) yükselir, solunum hızlanır. Tetikte olma ihtiyacı -huzursuzluk
şeklinde- duygulara (ve hatta bağırsak mikroplarına) yansır.
Biraz gecikmeli olarak (dakikalar veya saatler içinde) kortizol
hormonu da sahnede yerini alır: Onun asıl kaygısı, mevcut enerjinin
yetmeyebileceğidir. Özellikle şiddetli egzersiz için elzem ve beynin temel
enerji kaynağı olan şekerin yeterliliği konusunda endişelidir. Bir yandan
tasarruf için dokuların şekeri kullanmasını kısıtlar ve çok harcadığı
gerekçesiyle bağışıklık sisteminin enerji payını azaltır, diğer yandan -özellikle bol
kalorili lezzetli yiyeceklere karşı- iştahı artırır.
Bedenin mücadeleye
hazır, ‘alert’ hale gelişi iyi görünebilir. Ama yıllar boyu süren bir uyku
yoksunluğunun yol açtığı “düşük yoğunluklu süregiden (kronik) savaş”
ekonomisinin pek çok olumsuz sonucu vardır.
Kortizolun enerji tedarik gayretine, normalde iştahı kapatan
leptin hormonunun azalması, iştahı artıran endokanabinoidler ile açlık hissini
kamçılayan ghrelin hormonunun artışı eklenir. Bilincin ödül sistemine
frenleyici etkisinin kalkmasının da yardımıyla sonuç, günde 300 kaloriyi
bulabilen fazla yemedir. Daha çok tatlı ve tuzlu atıştırmalıklar şeklinde,
karbonhidrat tüketme eğiliminde çarpıcı artış dikkat çekicidir.
Daha az uykunun yani uyanıklığın, daha fazla uykuya göre
daha çok kalori harcatacağı düşünülebilir. Ama -iştah artışı yanında-
uykusuzluğun enerjiyi düşürerek aktiviteyi azaltması ve daha uzun süre
uyanıklığın yeme fırsatını artırması bu beklentiyi boşa çıkarır.
Böylelikle bir kar topunun, dağın doruğundan yamaca
yuvarlanırken çığa dönüşmesi ve sürecin zemine çarparak son bulmasına benzer
şekilde, sorunlar birbiri peşi sıra sökün eder.
Pek çok araştırma -her yaşta- yetersiz uykunun kilo
fazlalığı (>obezite) riskini artırdığını göstermektedir. Üstelik fazla yağın
(yağın doğal depolanma yeri olan) cilt altından (subkutan yağdan) çok, -daha
ciddi sorunlara yol açan- karaciğerde ve iç organlar çevresinde (viseral yağ şeklinde)
depolandığı saptanmıştır.
İç organlarda (özellikle karaciğerde) biriken yağ,
-sitokinler aracılığıyla- düşük yoğunluklu kronik savaş halini (yani kronik
enflamasyonu) teşvik eder. Bunun ilk elden sonucu insülin direnci,
hipertansiyon ve kan yağlarında bozulmadır. Bu aşama ‘metabolik sendrom’ olarak
adlandırılmıştır. Metabolik sendromun kaçınılmaz sonucu (kimilerine göre zaten
onun bir unsuru olan) tip 2 şeker hastalığıdır (diabetes mellitus).
Her biri birbirini besleyen söz konusu sorunlar yumağı
‘damar sertliği (ateroskleroz)’ aşamasıyla çok daha ciddi bir hal alır. Artık
kalp krizi, inme gibi ölümcül hastalıklar kapıdadır.
Hem obezite üstünden, hem de kortizolün bağışıklık sistemine
baskısı; enfeksiyonlara direnci azaltır. Aşı uygulamaları sırasında, o günler
civarındaki uykusuzluğun aşı etkinliğini azalttığı gösterilmiştir. Birçok
araştırma uyku sorunu yaşayanlarda (meme, prostat, rahim, kalın bağırsak gibi)
bazı kanserlerin daha çok görüldüğünü ortaya koydu.
Uyku noksanlığı üreme işlevini de olumsuz etkiler.
Testosteron seviyesi azalır ki, bunun -cinselliği olumsuz etkilemesi yanında-
kemik mineral yoğunluğunda azalma (kemik erimesi) ve kas kütlesinde (kuvvette)
kayıp gibi başka kötü sonuçları da vardır. Vardiyalı çalışan hemşirelerde âdet
(menstrüasyon) sorunları ve gebe kalma güçlükleri daha fazla bulunmuştur. [Çoğu
erkek, nörolojik veya damarsal sorunu yoksa, normalde REM döneminde kendiliğinden
sertleşme (ereksiyon) deneyimler ve sıklıkla o haldeyken uyanır. Benzer şekilde -biraz daha silik şekilde- kadınlarda da klitoral kanlanma artar.]
***
Uykusuzluğun belki en ağır bedellerinden biri trafik
kazalarıdır. Ciddi yaralanma ve ölümlerle sonuçlanan kazaların beşte birinin
uykusuzluk yüzünden gerçekleştiği bildirilmiştir. Bir araştırmada; bir önceki
gece 4 saatten az, 4-5, 5-6 ve 6-7 saat uyuyanların trafik kaza ihtimali;
sırayla 11,5; 4,3; 1,9 ve 1,3 kat daha fazla bulundu.
İnsanların 16 saat uyanıklığın ardından bilişsel performansları düşmeye başlar. Bir çalışmada 19 saat uykusuz saatin ardından bilişsel seviyenin yasal alkol sınırı olan 0,08 promildekiyle benzer olduğu saptandı.
Direksiyon başındaki ölümlü kazaların tek nedeni uyuyakalma değildir. Daha önemlisi, yalnızca 2-15 saniye kadar süren, çoğunlukla farkına bile varılmayan, bilincin devre dışı kaldığı (otomatik davranış kalıbıyla aracın sürüldüğü) ‘iç geçme’ halidir (‘mikro uyku’). Ama bu birkaç saniye, (hızla giden bir araçta) felaket sonuçlar için fazlasıyla yeterlidir. Neyse ki, yeni araçlarda kafa ve göz kapaklarındaki düşmeyi saptayarak mikro-uyku konusunda uyarı yapabilen 'tanıma sistemleri' geliştirildi.
Araç kullanırken uykusunu yeterince alamamış birinde, uykuya
dalmayı önlediğine inanılan önerilerin genelde işe yaramadığı veya pek az
faydasının olduğunu bilmek gerekiyor. En doğrusu uykulu araç kullanmamak; uyku
eğilimi olduğunda kısa veya uzun bir mola ile en azından (güvenli bir yerde)
şekerleme yaparak, daha iyisi tam bir uykuyla uyku ihtiyacını dindirmektir.
Önceki Bölüm: Uyku ve Sağlık 3: Ne kadar uykuya ihtiyacımız var?
Gelecek Bölüm: Uyku ve Sağlık 5: Ne yapmalı?
Yorumlar
Yorum Gönder