PROBİYOTİKLER-3: Mikroplara barınak olan bağırsaklar
Bağırsakta yaşayan mikropların, içinde yaşadıkları
bağırsakla çok yönlü yakın ilişki içinde olmaları çok tabiidir. Şimdi, mikropların
bu yaşam alanlarına biraz daha yakından bakalım:
İnsan bedeni, -aralarında iş bölümü yapmış- 30-100 trilyon
kadar hücreden oluşur. Bu muazzam topluluk, deriden bir torbaya konmuş gibidir.
Torbanın ortasından -ağızda başlayıp anüste biten- bir boru yani sindirim
kanalı geçer. Vücudumuzun dışarıdan deriyle örtülmesi gibi, bu kanal da
içeriden “mukoza” denilen bir örtüyle kaplanmıştır. Dışarıdan deri, içeriden
mukoza örtüsü, bedenimizi dış dünyadan ayırır, âdeta yalıtır. Bu koruma
sayesinde, görece kapalı bir sistem olarak iç düzenin istikrarı (homeostaz)
sağlanır. Sisteme her türlü giriş ve çıkış, sıkı sıkıya kontrol edilir.
Sindirim kanalı örtüsü, birbirine -bir kale duvarı gibi-
sıkıca bağlanmış tek katlı bir hücre dizisinden oluşur (epitel). Örtünün kanal
boşluğuna (lümene) bakan kısmı sümüksü bir madde (mukus) ile sıvanmıştır. Bu
katmanı, düşmanın geçişini zorlaştırmak için kazılmış, eski kale duvarlarını
çevreleyen hendeklerdeki -sarmaşıklarla kaplı- su ve balçığa benzetebiliriz.
Sindirim kanalından -enerji ve yapı malzemesi ihtiyacı için-
ömür boyu tonlarca yiyecek ve içecek geçer. Bunlar minicik parçalara ayrılarak
vücuda girebilecek hale getirilir. Vücudun nelere ihtiyacı olup, nelerin zarar vereceğine
ve buna göre bedenin içine nelerin alınıp nelerin alınmayacağına karar verilir.
Yiyip içtiklerimizle aldığımız zararlı organizmalar (patojenler) bertaraf
edilmeye çalışılır. Vücuttan uzaklaştırılması gereken bazı unsurlar, -dışkıya
verilerek- buradan atılır. Kısacası burası bir tür askerî sınır ve -ithal (ve
bazı ihraç) mallarının kontrol edildiği- gümrük alanıdır.
Besinleri ne kadar çiğnesek, midemizde ne kadar öğütsek de,
onları mümkün olan en küçük parçalara yani moleküllerine ayırmadıkça bedenimizden
içeri alamayız. Ama onca besinin tek tek moleküler geçişi için çok büyük alan
gerekir. Neyse ki, -cildimizin toplam alanı 2 metrekareyi bile bulmazken-
sindirim kanalımız bir dizi girinti-çıkıntı ve katlantı sayesinde, 250-500
metrekarelik muazzam bir yüzey alanına sahiptir.
***
Sindirim kanalında, en başta mikroplar olmak üzere vücuda
zarar verebilecek çeşitli unsurlara karşı çok yönlü bir koruma vardır. Sıkı
bağırsak örtüsü ve onu sıvayan sümüksü tabaka, -bir kale ve onu çevreleyen
hendek gibi- bedenin dışındaki dünyanın istenmeyen yabancılarına geçit vermez.
Kanalın örtüsü ve çevresindeki bağışıklık sisteminin bir
parçası olan “lenfoid” dokular bu bağlamda en büyük destektir. Kale (epitel) burçlarından
fırlatılan oklara benzetebileceğimiz “antimikrobiyal peptitler (AMP)” ve
bağışıklık sisteminin kanala saldığı özel eğitimli köpeklere benzetebileceğimiz
“immünglobulin A (IgA)” yapısındaki antikorlar kanal boyunca koruma sağlar.
Ayrıca kanalın farklı bölümlerinde; ağızda salya ve
tükürükteki enzimler, midede çok güçlü asit, ince bağırsakta pankreastan
salgılanan enzimler ve safra salgısındaki -sabunsu özelliklere sahip- safra
tuzları mikroplara karşı koyar. Bağırsağın süpürme hareketi, kusma ve ishal
yoluyla uzaklaştırma da savunmanın bir parçasıdır.
***
Saydığımız bunca korumaya rağmen bağırsakta-florayı
oluşturan- inanılmaz sayıda “öncü” mikrobun bunca engeli nasıl aştığı ve
bağırsağa tutunabildiği izaha muhtaçtır.
Anne sütünün alkali özelliği, mikroplar için en önemli
engellerden biri olan hayli asidik mideden hasarsız geçişi kolaylaştırır.
Ama en önemli faktör, yaşamın ilk 6 ayında bağışıklık
sisteminin müsamahasıdır. Bu göz yummanın, bağırsak florasının oluşmasına
fırsat tanıma amaçlı olduğu düşünülmektedir. Bağışıklık sisteminin fazlaca
toleranslı olduğu bu dönemde bebeğin savunmasında anne sütü öne çıkar. Bebeğe
bir yandan hastalık yapıcı mikropları tanıyıp onları zararsızlaştıracak IgA’ları
sunar, bir yandan da bakteriyofaj denilen savaşçı virüslerin artışını teşvik
eder.
Mikropların hızla üreyip tek bir mikrobun dahi kısa sürede
inanılmaz sayılara erişebileceğini de unutmamak gerekir.
Bebeğin ilk 6 aydaki hoşgörüsü bir yere kadardır. Altıncı
aydan sonra, bağışıklık sistemi üstündeki baskı kalkar ve bebek zararlı
mikroplarla baş edecek -özel eğitimli köpeklere benzettiğim- IgA’ları kendisi
üretmeye başlar ve sümüksü tabakaya salar. Farklı savunma araçları, özellikle
de AMP ve IgA; mikropların bağırsak örtüsüne (epitele) fazlaca yanaşmasına izin
vermez. Hatta kaleleri kuşatan su hendekleri benzetmemizde, sümüksü katmanın
örtüye yakın yoğun bölümüne (kale duvarına yakın balçığa) girmeleri dahi
zordur. Mikropların bir bölümü mukusun örtücü epitelden uzak daha gevşek
bölümünde (hendeklerin sarmaşıklarla dolu sulu kısmında) yaşamlarını
sürdürür. Mikropların bir bölümü ise, göçerler
gibidir. Kanalın gıda artıklarının geçip gittiği boşluk kısımlarında yaşar ve
dışkıyla vücudu terk ederler. Dışkının yarısı kadarını bu mikroplar oluşturur,
dışkının her bir gramında 100 milyar kadar bakteri vardır.
Bağırsak florasını oluşturan mikroplar, bağırsaktaki
varlıklarını daha çok, bağışıklık sisteminin dost ve düşman mikropları ayırt
edebilme becerilerine borçludur.
***
Sonuçta sindirim kanalında muazzam miktarda mikrop yaşar. Florayı
oluşturan mikroplar, sindirim kanalının her yerinde aynı yoğunlukta değildir. Yukarıdaki şekilde, her bir
gram materyalde ne kadar mikrop yaşadığını gösterdim. Mide ve oniki parmak
bağırsağında çok az sayıda oldukları, asıl yoğunluğun -emilime ihtiyacın çok
azaldığı- kalın bağırsakta olduğu görülmektedir. İnsan bağırsak florasının
insanın sindiremedikleriyle beslendiği dikkate alındığında, kalın bağırsaktaki yoğunluğun
sebebi açıktır.
Floramızı oluşturan mikropların sayısı konusunda henüz bir
fikir birliği oluşmuş değildir. Ama en azından vücut hücrelerimizden fazla
sayıda oldukları kabul ediliyor. Bu fazlalığın üç, hatta on kat olduğunu ileri
sürenler dahi var. Bir araya getirip tartabilseydik yaklaşık 2 litrelik bir
kabı dolduracakları ve 1,5 kilogram çekecekleri söyleniyor. Yahut bağırsak
boşluğunu da kapsayan demokratik bir seçim yapılsaydı, bağırsak mikropları açık
ara bu seçimi kazanır ve insan bedenini yönetme hakkını elde ederlerdi…
***
Yediklerimizin her bir gramıyla, yaklaşık olarak bir milyon kadar mikrop yutarız. Ama bunların büyük bölümü -yukarıda saydığımız- savunma unsurları tarafından tesirsiz hale getirilir. Her şeye rağmen, bu engeli aşmayı başaranlar karşılarında bağırsaklarımızın yerleşik mikroplarını yani bağırsak florasını bulurlar.
Devam edecek. Bir sonraki bölüm: PROBİYOTİKLER-4: Bağırsak mikropları neye yarar?
Önceki bölümler:
PROBİYOTİKLER-1: Mikropları ne kadar tanıyoruz?
Yorumlar
Yorum Gönder