PROBİYOTİKLER-8: Özet niyetine…
Başta da yazmıştım, çok uzun yazılar tercihim değil. Bu
ilkemi bozmuşluğumu telafi ve zamanı kıt olanlar için özet niyetine bir sonuç
bölümünün uygun olacağını düşündüm. Sanırım, yazının tümünü okumuş olanlar için
de bir gözden geçirme fırsatı olur.
***
Biz mikropları, her görüldükleri yerde başları ezilmesi
gereken canlılar olarak görüyorduk. Oysa pek azı hastalık yapıyordu. Ancak son
dönemde, çoğunun faydalı olduğunu, onlarsız bir Dünya olamayacağını öğrendik.
İlkel falan da değillerdi. Tüm canlıların atası oldukları
gibi, -her işini kendi görebilen- tek hücreden ibaret oldukları düşünüldüğünde,
eksikleri yok fazlalıkları vardı. Sayısız tür yok olup giderken yaklaşık 4
milyar yıldır varlıklarını sürdürmeleri ve insan türünü geride bırakacak
şekilde her yerdeki varlıkları başarılarının açık kanıtıdır.
İnsanlar olarak, onlardan bazısıyla birlikte evrim geçirdik.
Onlar bize, biz onlara uyum sağladık; iş birliği yaptık. Bağırsaklarımızda
yaşayanların sayısı, tüm vücut hücrelerimizin sayısından daha fazladır.
Bize zarardan çok fayda sağlarlar: Bağırsaklarımızın
beslenmesine katkı yapar, -başta yabancı mikroplar olmak üzere- çeşitli
zararlılara karşı vücudumuzun direncini artırırlar. Yarattıkları tolerans sayesinde, insan
bedeninin, -kendinden saymadığı- “yabancılarla” savaşan bağışıklık sisteminin
-ne az, ne çok-; kararında bir hassasiyete sahip olmasını sağlarlar.
Sindiremediğimiz besinleri sindirip, vücudumuza kazandırırlar. Oluşturdukları
ürünlerin bir bölümü, bağırsak sinirleri üstünden veya doğrudan kana karışarak,
vücudun işleyişini çok yönlü etkileme potansiyeline sahiptir.
***
Artık mikrop florasının sağlığımızı -sandığımızdan daha
fazla- etkilediğini biliyoruz. Bu yüzden sağlıklı bir bağırsak florasına sahip
olmak için çabalamak gerekir.
Bu bağlamda annelerin çok büyük sorumlulukları vardır:
Sezaryen yerine vajinal yoldan doğumun, mamalar yerine emzirmenin sağlıklı bir
bağırsak florası için sağlam bir temel oluşturduğu saptandı. Bir zaruret yoksa
vajinal doğumu yeğleyerek ve emzirerek bebeklerinin hayata daha sağlıklı
başlamalarını sağlayabilirler. Birer anne adayı olduklarının bilinciyle,
-yalnız gebelikte değil,- erken yaşlardan itibaren sağlıklı beslenip, gereksiz
antibiyotik kullanmaktan sakınarak ve stresle daha iyi baş ederek de -kendileri
kadar- doğacak bebeklerine -daha sağlıklı mikroplar vererek- iyilik ederler.
Artık mikroplarla ölümüne savaşmanın ve hijyen takıntısının
yavruya faydadan çok zarar verdiğini öğrendik.
Ebeveynler, makul bir kirlenmeyi desteklemeliler. Hem de bunu özellikle
yaşamın ilk 3 yılı yapmalılar. Yavrularının bağ, bahçede; tozda toprakta
oynamasına; mümkün olduğunca başka insanlarla temas etmesine; kedi ve
-özellikle- köpek gibi evcil hayvanlarla dostluk kurmasına destek olmalılar.
Çalışmalar, bir floranın ne kadar farklı mikroptan oluşursa, o denli sağlıklı
olduğunu ortaya koyuyor.
Tabii ki, sağlıklı bir flora için mikropları edinmek
yetmiyor. Onları beslemek de gerekiyor. Bağırsak mikropları bizim
sindiremediklerimizle besleniyorlar. Bunların başında da bitkilerin posaları
geliyor. Bu posalarla hem kendilerini besliyor, hem de bizim aldığımız günlük kalorinin %10
kadarını sağlıyorlar. Ancak lifin fazlasının şişkinlik ve gaza neden
olabileceğini; bu yüzden -önceden yeterince lif tüketmeyenlerin- lifi -uyum sürecine izin verecek biçimde- azdan
başlayıp aşamalı şekilde artırmaları gerektiğini unutmamaları gerekiyor.
Şişmanlık, insanlığın en büyük sorunlarından biri haline
gelmişken %10’luk kalori katkısı pek sevimli görünmeyebilir. Ama en sağlıklı
besinlerin başında gelen bitkisel kaynaklı beslenmeden beklediğimiz antioksidan
faydayı büyük ölçüde bizim sindiremediklerimizi, mikropların sindirmesine
borçluyuz. Pek çok vitamin ve bazı aminoasitler için de destekleri büyüktür.
Bitki ağırlıklı bir beslenmeyle hem kendimize, hem onlara iyilik yapmış oluruz.
Ayrıca prebiyotik ve probiyotikler yardımıyla, iştahımızı ve metabolizmamızı
düzene sokmaya, kilo alımını önlemeye ve böylelikle kilonun yol açtığı pek çok
sorunun önüne geçmeye katkı sağlayabiliriz.
***
Mikropların itibarının yükselmesi, faydalı bazı bağırsak
mikroplarının üretilip farklı şekillerde insanlara sunulmasıyla sonuçlandı. Her
geçen gün büyüyen bir probiyotik pazarıyla karşı karşıyayız. Onların
semirmesine yarayacağı düşünülen besinler de sentetik prebiyotik üretimiyle
karşılık buldu. Kimileri uygun eşleşme iddiasıyla, prebiyotiklerle
probiyotikleri bir araya getirip eşbiyotikler (sinbiyotikler) şeklinde piyasaya
sundular.
Her gün bir başka sağlık sorununda denendiklerini görüyor,
seyrek olmayarak başarılı bulunduklarını okuyoruz. Ama probiyotiklerle
tedavinin şimdilik el yordamıyla yapıldığını, endüstrinin farklı mikrop
türleriyle, farklı doz ve sürelerde bu tedavileri gerçekleştirdiklerini
izliyoruz. Bu yüzden de henüz birçok konuda genellemeler yapacak kadar yeterli
bilgi birikimi oluşabilmiş değil.
Yazının yazıldığı dönem itibariyle; çoğu mikrop kaynaklı ishalde,
düşkün hastalarda antibiyotik sonrası gelişen klostridyum difisil
enfeksiyonunda, zamanından önce doğan bebeklerin ölümcül nekrotizan enterokolit
rahatsızlığında, solunum cihazına bağlı yoğun bakım hastalarındaki zatürrede,
vajinal enfeksiyonlarda işe yaradığı genel kabul görüyor.
Ancak görünür sağlık sorunu olmayıp daha sağlıklı olma
beklentisiyle -yüksek ücretler ödeyerek- -ilaç şeklinde- prebiyotik desteği alınmasını
önermiyorum. Çünkü erken çocukluk döneminde bağırsağımıza tutunan ilk
yerleşimcilerin, sonradan gelen mikroplara çok şans tanımadıkları biliniyor.
Ayrıca hangi mikropların, hangi özgün faydaları sağladığı konusundaki
bilgilerimiz şimdilik yetersiz.
Tıp dünyası, bağırsak bakterilerinin başta sağlığımıza, ama daha da ötesi tüm yaşantımıza olumlu yansıyacak büyük fırsatlar barındırdığından emin. Ne yazık ki, henüz yolun başındayız. Ama artık insanlarda olduğu gibi, bağırsak mikroplarında da genom saatler içinde analiz edilebiliyor. Sorun, bu genlerin neleri ürettiklerinde ve bu üretilenlerin yapı ve işleve nasıl yansıdığı konusundaki bilinmezlerde. Çok kısa sürede adım adım bu sorunların çözülmesi sürpriz olmaz.
Çok üzgünüm ama önümüzdeki birkaç yıl içinde bu -gerçekten
güncel- yazı “hükümsüz” hale gelebilir. Yapmamız gereken, onları izlemeye devam
etmek. Bu çok heyecanlı bir süreç olacak…
Önceki bölümler:
Yorumlar
Yorum Gönder